vahİy ve akil - huvallahu.com€¦ · "Ya eyyuhelleziyne amenu lâ tettehýzülleziy-nettehazu...
Transcript of vahİy ve akil - huvallahu.com€¦ · "Ya eyyuhelleziyne amenu lâ tettehýzülleziy-nettehazu...
VAHÝY ve AKIL
E L L H A C C
H Ü S E Y Ý N V E D A D
Ý S T A N B U L
1 4 3 0 / 2 0 0 9
Va h i y v e A k ý l
E l l H a c c H ü s e y i n V e d a d
Baský Tarihi 1430 / 2009
Basým Yeri: Seçil OfsetMatbaacýlýk ve Ambalaj
Sanayi Ltd. Þti.
100. Yýl Mah. MASSÝTMatbaacýlar Sitesi, 4. Cad.
No:77
Baðcýlar - Ýstanbul -Türkiye
Tel. (90) 212 - 629 06 15pbx
Ý l e t i þ i m
e l l h u v e @ m y n e t . c o me l l h u v e @ h o t m a i l . c o m
ISBN: 223-4565-00-7
Ý Ç Ý N D E K Ý L E R
1)Dîbâce. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . I-5
2)Vahiy. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7-14
3)Vahiy Ýle Ýlgili Bazý Âyet ve Hadisler. . . . . . . . . 15-20
4)Akýl. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21-32
5)Aklý Din Olarak Kabul Edenlerin Görüþleri. . . . 33-42
6)Vahiy Ýle Aklýn Karþýlaþtýrýlmasý . . . . . . . . . . . . 43-62
7)Vahye Uyan Akýl (Akl-ý Selim) . . . . . . . . . . . . . . 63-68
8)Sonsöz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 69-72
9)Lügatçe. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 73-75
D Î B Â C E
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Bugün dünyada din ve maneviyat anlayýþý yeni bir
duruma getirilmeye çalýþýlmaktadýr. Beþer, din ile ilk za-
manlardan beri uðraþmýþtýr. Bu uðraþma þundan kaynak-
lanmýþ olsa gerekir; "Allah bizim iþimize karýþmasýn, biz
kendi iþimizi kendimiz yapalým" düþüncesi vardýr. Bir ki-
þi kendi varlýðýný Allah'ýn varlýðýnýn dýþýnda deðerlendir-
meye kalkarsa o zaman makbul olmayan bu düþünce
hâsýl olur. Ýnsan, Allah'ýn bir parçasýdýr. Ayrýlmasý da za-
ten mümkün deðildir.
Bu durumda, "Allah bizim iþimize karýþmasýn," de-
mek bunu söyleyen kiþinin insanlýðýndan ve varlýðýndan
vazgeçmesi anlamýný taþýr. Bu ise geçerli bir düþünce tar-
zý deðildir. Yaratýcý Allah olduðuna göre, yani nizamý ku-
ran Allah olduðuna göre, kul; “Allah bize karýþmasýn”
demekle Allah’ýn nizamýna ve iþine karýþmýþ olmuyor
mu?
"Allah bizim iþimize karýþmasýn" diyenler, Allah’ýn
müdahalesine mâni olabiliyorlar mý? Bu muhaldir; çün-
kü program Allah’a aittir. Bu programýn ne olduðunu an-
1
layýp ona göre yüründüðü takdirde kiþilerin selamet
bulacaðý aþikardýr. Bu programýn ne olduðu sýrrý velayet
tarafýndan bildirilmektedir ki, teblið peygamberler tara-
fýndan yerine getirilmiþtir.
Bugün dünyada tamamen akla dayalý bir din anla-
yýþý istenmektedir. Zaten Ýslâm'dan baþka vahye dayalý
bir dinin kalmadýðý görülmektedir. Maalesef bu hususta
birçok fikirler ortaya atýlýp kitaplar yazýlmakta ve herke-
si kendileri gibi bir topluma benzetmek istemektedirler.
Ýslâm'da da Protestan Müslümanlýk, Ortodoks Müslü-
manlýk tabirleri kullanýlmak istenmektedir. Ancak bun-
larýn böyle olmadýðý her þeyin Allah'ýn nizamýnda
olduðu dünyada ve fezada büyük bir gücün varlýðý ve
her þeyi o gücün yapýp yönettiði anlaþýlmaktadýr.
Allah’ýmýz bütün varlýklara vahiy yolu ile ilâhî
arzularýný bildirmektedir. Ancak dikkat edilirse vahyin
nasýl ve nice olduðu hiçbir zaman tam olarak ifade edile-
memektedir.
Beþeriyetin kendi akýllarýna göre icat ettikleri fikir-
lerin din olmasý mümkün deðildir. Din, ancak Allah’ýn
bildirmiþ olduðu kendi nizam ve arzusudur.
Nitekim Maide sûresi 57. âyetinde,
2
"Ya eyyuhelleziyne amenu lâ tettehýzülleziy-
nettehazu diyneküm hüzüven ve le'iben mi-
nelleziyne utülkitabe min kabliküm velküf-
fare evliya'e vettekullahe in küntüm mü'mi-
niyne."
"Ey iman edenler, s iz lerden önce kendi -
l e r ine kitab bahþedilmiþ olanlardan ve
kâfirlerden dîninizi alaya alan ve oyun edi-
nenleri velîler edinmeyin. Ve eðer mümin-
ler iseniz Allah'a takva edin." buyrulmak-
tadýr.
Son zamanda akýl konusundaki araþtýrmalarda
“Kalp Aklý”ndan bahsedilmektedir. Beþeriyetin akýl ko-
nusunda vardýðý nihaî merhale olan “Kalp Aklý” terimi
ilhamý iþaret etmektedir. Ayrýca bugün kâinatta büyük
bir gücün varlýðýndan bahsedilmektedir. Akýl noktasýn-
dan hareket edenler kâinattaki büyük gücün varlýðýndan
bahsetmekte Ancak ‘Allah’ kelimesini kullanmak iste-
memektedirler.
Birçok kimseler de din ve dünya iþlerini ayýrmaya
kalkmaktadýrlar. Peki böyle yapmakla Allah’ýn müdaha-
lesini önleyebilecekler midir? Bu gibi düþüncelerin ne
dinde, ne de yaþamda geçerli olmasý mümkün deðildir.
3
Bu anlayýþ içinde tabiîdir ki dini kabulleri de reddetmek-
tedirler. Bu durumda Allah'ýn insanlarýn terakkisi için
göndermiþ olduðu peygamberler eliyle lütfetmiþ olduðu
vahy-i ilâhîyeyi de kabul etmeme durumu ortaya çýk-
maktadýr. Allah'ýmýz Kur'an-ý Kerîm'de bu hususu þöyle
iþaret buyurmaktadýr:
Nahl sûresi 2. âyet,
"Yünezzilü'l melâikete bi'r ruhi min emrihi
alâ men yeþaü min ýba'dihi en enzirû
ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekun."
"Melâikeyi emrinden 'Ruh' ile "Kesinlikle
benden baþka ilâh yoktur artýk bana takva
edin" diye kullarýndan dilediðine inzal
eyler. (indirir)" buyurmaktadýr.
Maide sûresi 11. âyetinde ise,
"Ya eyyühelleziyne amenüzküru ný'metallahi
aleyküm iz hemme kavmün en yebsütû
ileyküm eydiyehüm fekeffe eydiyehüm an-
küm vettekullahe ve alellahi felyetevekkelil
mü'minune."
4
"Ey iman edenler Allah'ýn üzerinize olan
nimetini zikredin. Hani bir kavim sizlere
(ele geçirmek maksadýyla) el uzatmaya yel-
tenmiþti de onlarýn ellerini sizden çekiver-
miþti. Ve Allah'a takva edin ve müminler
ancak Allah'a tevekkül ederler." buyrulmak-
tadýr.
Vahiy, Allah’ýn varlýklar ile olan münasebetini ifa-
de eder. Vahiy, Allah’ýn kendinden kendine olan tekellü-
münü anlatmaktadýr. Yani, insan varlýðý Allah’ýn gay-
rýnda olmadýðýna göre vahiy de kendinden kendine ol-
maktadýr.
Vahiy Allah’ýn yaratmýþ olduðu kullarýndaki esma-
sýna göre bir feyz ve enerji vermesidir. O halde her var-
lýk kendi isim ve makamýna göre Allah’tan vahiy almak-
tadýr. Vahiy Allah’ýn kendi arzusunun ve programýnýn
tatbikini temin etmektedir.
Hüve’t Tevfýku’r Refîk
ELL HACC HÜSEYÝN VEDAD
5
6
V a h i y
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Mü'min sûresi 83. âyetinde,
"Felemma caethüm rüsülühüm bi'l beyyinati
ferihu bima ýndehüm mine'l ýlmi ve haka bi-
him ma kânu bihi yestehziun."
"Resûlleri onlara beyyineler (deliller) ile
gelince kendilerindeki ilimden dolayý
gururlandýlar da istihza (alay) ettikleri
kendilerini kuþatýverdi." buyrulmaktadýr.
Allah'ýmýz irsal eylemiþ olduðu peygamberler ile
yaþamla ilgili bilgiler de lütfetmiþtir. Bugün akýl ve idrak
konusu çok deðiþik bir hâl almýþ bulunmaktadýr. Al-
lah'ýmýzýn büyük bir rahmet olarak lütfettiði ilham ve be-
yanlarý beþeriyetin çoðu kabul etmemektedir. Kiþi Müslü-
man olduðunu söylüyor, Kur'an'ýn vahiy ile, yani Allah'ýn
b i ld i rmes i i le o lduðunu kabul ed iyor, ama vahyin
manasýný bilmiyor; vahiy sadece peygamberlere inmiþtir,
bugün vahiy yoktur diyor.
7
Öyle kimseler da var ki, vahye inanmamakta ama
peygambere inandýðýný söylemektedirler.
Ulemadan bazý kimseler de Hz. Muhammed (s.a.v)
e inen vahyin çeþitlerini ve nasýl indiðini ayrýntýlarý ile
anlatmaktadýr. Bunun yanýnda vahye inanmadýklarý
halde vahyin nasýl olup bittiðini münakaþa edenleri de
müþahede etmekteyiz. Bu düþünceler ve ifadeler makbul
olmasa gerekir.
"Vahiy", Hz. Muhammed (s.a.v) e Kur'an'ýn indiri-
l i þ b iç imi o larak b i l in i r. Yani vahiy, A l lah ' tan Hz.
Muhammed'e (s.a.v) gelen ilhamdýr. Sanatçý ve diðer
insanlarýn aldýklarý ilhamdan ayýrmak için vahiy kelime-
si kullanýlmýþtýr.
Allah'ýn insanlara lütfettiði ilhamlarýn en yüksek
derecesi vahiydir. Her varlýk vahiy alýr. Ancak her
varlýk kendi makamýndan vahiy alýr.
Allah'ýn velâyete indirdiði ilham da vahiydir. An-
cak veli o þekilde ifade etmez. Veli, Allah'ýn bildirdiði bil-
giye "Ýlham" der ama Allah’a göre o da vahiydir.
Vahiy peygamberlere risalet makamýndan lütfedil-
diðinden ve vahiy kelimesi peygamber tarafýndan ifade
edildiðinden ilâhî nezaket icabý velâyet kendilerine lütfe-
dilen vahyi "ilham" kelimesi ile tarif etmiþtir.
8
Her varlýk vüs'atine göre vahiy alýr. Esasta varlýk-
larýn duygularý bile Allah'tandýr. Velayette "Sýrr-ý
Lâhmik" beyanýndan sonra veli'nin kendine atfedeceði
hiçbir hâli kalmaz; varlýðýnýn Hakka ait olduðunu fiiliyat-
la bilir.
Bazý f i lozoflar akýl kelimesini "tasarlama
yeteneði" olarak belir tmiþlerdir. Akýl, vahiy ile edinilen
ilâhi bilgiye ters düþmez, düþmemelidir. Vahiy aklýn
üstündedir. Vahyin getirdiði bilgiyi reddetmek yanlýþa
düþmek demektir.
Vahiy, Allah’ýn insanlara gönül âleminde bildirme-
sidir. Cebrail (a.s) Hz. Muhammed’in (s.a.v) gönül âle-
minden aldýðý ilhamý tekrar etmiþtir. O halde Peygamber-
lerin ve velâyetin aldýklarý ilham ve beyanlar da vahiy
kavramý i ç inde müta laa ed i lmel id i r. Çünkü insan
Al lah’ýn asliyyetidir. Ancak melekler Allah’ýn sýfatlarýdýr
ve kudret-i ilâhîyesini temsil ederler.
Ýnsanlar akýl yolu ile Allah'a ulaþabilirler mi? Ha-
yýr! Melekler de Allah'a yakýnlýk bulmayý istemiþlerdir.
Onun için Allah onlara Âdem'i yollamýþ ve secde etmele-
rini istemiþtir.
Melekler Allah'a Âdem ile yani "Ýnsan" ile yakýnlýk
bulmuþlardýr. Nâs meleklerin Allah'a daha yakýn olduðu-
9
nu düþünür. Ancak "Ýnsan" yaratýlýþ itibarý ile Allah'ýn
ilâhî rahmetinin açýldýðý noktadýr.
Ýnsan, Allah'ýn zâtîyyet-i ilâhîyesini temsil eder.
Melekler ise sýfat noktasýdýr. Allah bütün varlýklarý yarat-
mýþ ve yarattýðý bütün varlýklara da makamlar lütfetmiþ-
tir. Ancak insanda yaratýlmýþ olan bütün varlýklarýn ma-
kamlarý mevcuttur. Bütün varlýklar Ýnsan'a tâbi olduðu
için Ýnsanda bitki, hayvan, melek gibi bütün varlýklarýn
hususiyetleri vardýr. Ancak ‘Ýnsan,’ Allah'a yakýnlýðý do-
layýsýyla bütün varlýklarýn fevkinde bir mazhariyet taþýr.
Yani Ýnsan bütün varlýklardaki hasletler ile Allah'ý idrak
etmektedir. Burada "Lillahil Vahidil Kahhar"a iþaret
vardýr. Çünkü Ýnsan tüm varlýklardaki hasletleri kendin-
de topladýðýndan bütün sýfatlarý zâtýnda toplayan bir
nokta olarak Allah'ýn zâtýný temsil eden bir nokta-i mü-
messile olmaktadýr.
Zât noktasý, "Zâtu'z Zât" olarak Allah'ý sadece
dünya tatbikatý ile sýnýrlamayan ilâhî âlemde de Allah'ýn
namütenahi arzularýnýn tatbikatý olan mümessil noktadýr.
Bir insan doðduðunda "Melek" makamýndadýr.
Ancak efdaliyet meleklikte, yani bu halde deðil, daha ile-
ri terakki ederek "Ýnsan" makamýnda olmakladýr. Ýnsan
manevî yetiþme içerisinde ilk merhale olan nefs-i emma-
reden baþlayarak, sýrasý ile bütün nefsi makamlardan te-
10
rakki ederek, bütün yaratýlmýþ varlýklarýn tecelliyatýný tat-
bikatla idrak ederek, ef 'aliyyün, sýfatiyyun ve
zâtîyyun makamlarýný ihraz etmekle Allah'a yakýnlýk bu-
lur. Bu terakki sadece insana lütfedilmiþtir. Ýnsanýn üstün
bir varlýk olmasý âlemlere nazire olarak yaratýlmasý ile il-
gili olsa gerekir. Allah'ýmýz semavatý ve arzý 'el Ýnsan 'a
nazire olarak halketmiþtir. Meleklerin "Ýnsan"a secde et-
mes i insandak i ak ý l i l e i l g i l i deð i l doðrudan doðru-
ya Al lah'ýn ondaki tecelliyatý ile ilgilidir. Bir hadis-i
þerifte, “Allah Ýnsan'ý kendi sureti üzere halkeyle-
miþtir.” buyrulmuþtur.
Bu hususta Risalet-i Gavsiyye'de; "Ve kaale lî Ya
Gavsel A'zame ni'met talibü ena ve ni'mel matlu-
bül insanü ve ni'mer râkibül insanü ve ni'mel mer-
kubü lehu sairül ekvan./ Ve bana "Ey Gavsül
Azam, buyurdu, ne güzel talibim ben ve ne güzel
matlubdur (talep edilen) el insan ve ne güzel
râkibdir (binici) el insan ve ne güzel merkubdur
(binilen) ona diðer ekvan." buyrulmaktadýr.
Ankebut sûresi 63. âyetinde,
"Ve lein seeltehüm men nezzele mine's se-
mai maen feahya bihi'l arda min ba'di mev-
tiha leyekulünnallah kuli'l hamdü lillah bel
ekserühüm lâ yakýlun."
11
"Ve eðer onlara kim semâdan su inzal edip
de ölümünden sonra onunla arzý ihya eder
diye sorarsan elbette Allah diyeceklerdir.
Elhamdülillah de. Bilakis onlarýn ekserisi
akletmezler" buyrulmaktadýr.
Âyet te ‘akletmezler” buyru lmaktadý r. Ak ý l ,
A l lah’ýn varlýðýný doðru olarak ikrar ediyorsa akýldýr. De-
mek ki inkârda olanlar için bu idraktaki bir akýl
verilmemiþtir.
Allah'ýmýz Kur'an-ý Kerîm'de arýya bile vahyettiðini
Nahl sûresi 68. âyetinde,
"Ve evha rabbüke ilennahli enittehýziy mi-
nelcibali büyuten ve mineþþeceri ve mimma
ya'riþune."
"Ve Rabbin balarýsýna "daðlardan ve aðaç-
lardan ve (insanlarýn) yaptýklarý çardaklar-
dan (kovanlardan) evler edin, diye vahyet-
ti." buyurmuþlardýr.
Allah’ýmýz arýya dahi vahyettiðini bildirmektedir.
Bu durumda insanýn vahiy almadýðýný söylemek bu
hakikati inkâr olsa gerekir.
12
Ýnsanlar ancak Allah'ýn lütfetmiþ olduðu ilim ve
bilgi doðrultusunda yürüdüklerinde doðru bir istikamet
tutturmuþ olurlar.
Peygamberlerin hepsi vahiy almýþtýr.
Þûrâ sûresi 3. âyetinde,
"Kezalike yuhýy ileyke ve ilelleziyne min
kablikallahü'l aziyzü'l hakiym."
"El Azîz, el Hakîm Allah sana ve senden
öncekilere böyle vahy eyler." buyrulmaktadýr.
Tekmil peygamberler Allah'ýn kendilerine lütfetmiþ
olduðu vahy-i ilâhî ile insanlarý Allah’ýn bir dinine davet
etmiþlerdir. Bugün için vahyi kabul etmeyen insanlar,
peygamberlerin bizlere bildirmiþ olduðu nizamda yürü-
meye çalýþmaktadýrlar! Bu nasýl olacaktýr? Bu durum ta-
mamen bir tezat teþkil etmektedir.
Kiþi sahiplendiði aklý Allah’tan ayrý olarak deðer-
lendirmektedir. Akýl, saðlam bir temele dayanmalýdýr ki,
söylenen sözlerin temeli saðlam olsun. Akýlcýlar aklý mü-
dafaa edip, ilham ve beyan alan gönüllere itiraz etmekte
ve onlara, “Ne belli ilham aldýðýnýz?” demektedirler. An-
cak aklý ön planda tutan kimselerin sözleri bir yere otur-
13
mamakta, boþlukta kalmaktadýr. Ýlham ise her zaman için
devam etmektedir. O halde hangisi gerçektir?
14
Vahiy Ý le Ý lg i l i BazýÂyet ve Hadîs ler
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Mü’min sûresi 15. âyet
"Refiyu'd derecati zü'l arþý yülkýy'r ruha min
emrihi alâ men yeþaü min ýbadihi liyünzira
yevme'ttelaki."
"Dereceleri yükselten Arþ sahibi, emrinden
Ruhu, kavuþma gününe dair uyarsýn diye
kullarýndan dilediðine ilkâ eyler.(tahkim
eder)"
Bu âyet Ýnkýlab-ý Kebir’in, yani kýyametin Zamanýn
Ýnsaný tarafýndan telaffuz edileceðini de iþaret etmekte-
dir.
Necm sûresi 3-5. âyetlerinde;
"Ve ma yentýku ani'l heva in hüve illa
vahyün yuha allemehü þediydü'l kuva."
15
" Ve n u t k e t m e z h a v a d a n H ü v e i l l â
v a h y o l u nan bir vahiydir. "Hû"yu kuvvetleri
þedid (þiddetli) olan öðretti."
Þûra sûresi 51. âyet
"Ve ma kâne libeþerun en yükellimehu'llahü
illa vahyen ev min verai hýcabun ev yürsile
resulen feyuhýye biiznihi ma yeþa' innehu
aliyyün hakiym."
"Bir beþer için Allah'ýn onunla tekellüm
(konuþmasý)eylemesi illâ vahiy ile veya bir
hicab arkasýndan ya da bir resûl irsal
eyleyip ona dilediðini vahyetmesi ile olur.
Muhakkak ki O aliydir, hakîmdir."
Bu âyette Allah’ýn üç þekilde vahyedeceði bildiril-
mektedir. Birincisi insan kalplerine indirdiði ilham ve be-
yan iledir. Ýkincisi bir hicab arkasýndan yani o kulunun
makamýnýn dýþýndan bir makamdan hitap etmesidir. Me-
sela Rabbimiz Hz. Musa’ya aðaçtan hitap etmiþtir. Üçün-
cü olarak; bir peygamber veya bir veli ile halka hitabýdýr.
Allah, bütün varlýklarýna vahyeder. Ancak onlarýn
makamlarýna göre lütfeder. Oysa bir Resûl irsal eyley-
erek nâsa hitap etmesinde, Resûl’ün makamýndan
16
vahyetmesi vardýr. Nitekim âyette “Hiç bilenlerle
bilmeyenler müsavî olurlar mý?" (Zümer 9) buyrul-
maktadýr.
Bu âyete göre Allah ‘Resûl’ ile vahyetmektedir. O
halde Allah Resûl ile nâsâ hitap etmektedir. Hicab olan
nokta Resûl noktasýdýr. Resûl nâsâ perde olmaktadýr. Bu
âyette ef ’ali -sýfatî ve zâtî makamlar da iþaret edil-
mektedir.
Araf sûresi 62-63. âyet
"Übelliðuküm risalâti rabbiy ve ensahu
leküm ve a'lemü minallahi ma lâ ta'lemune
eve acibtüm en caeküm zikrün min rab-
biküm alâ recülin minküm liyünzireküm ve
litetteku ve le'alleküm türhamune"
"Size Rabbimin risâletlerini teblið ediyo-
rum ve size nasihat ediyorum. Sizin
bilmediklerinizi Allah tarafýndan biliyo-
rum. Acayip mi geldi sizlere, Rabbinizden
bir zikrin, sizleri uyarmak ve takvâ
ettirmek için aranýzdan bir er kiþi üzerinde
gelmesi? Ve umulur ki rahmet olunur-
sunuz."
17
Er kiþi Hz. Süreyya’nýn bildirmiþ olduðu Tac-ý
Telvîn’i takmýþ, Taht-ý Temkin’e oturmuþ olan ‘Tam
Er’dir.
Nahl sûresi 2. âyet
"Yünezzilü'l melâikete bi'r ruhi min emrihi
alâ men yeþaü min ýba'dihi en enzirû
ennehu lâ ilâhe illâ ene fettekun."
"Melâikeyi emrinden 'Ruh' ile "Kesinlikle
benden baþka ilâh yoktur artýk bana takva
edin" diye kullarýndan dilediðine inzal
eyler.(indirir)"
Maide sûresi 111. âyet
"Ve iz evhaytü ilelhavariyyiyne en aminu biy
ve biresuliy kalû amenna veþhed biennena
müslimune."
"Ve hani havarilere "Bana ve resûlüme iman
edin," diye vahyetmiþtim. "Ýman ettik, de-
miþlerdi ve þahit ol ki bizler Müslümanla-
rýz."
Müfessirler vahyi sadece peygamberlere tahsis
18
etmektedirler; ancak Rabbimizin Havarilere de vahyet-
tiðini ve Havarilerin de Allah’ýn vahyine cevap verdik-
lerini bu âyette idrak etmekteyiz. Esasta Allah bütün var-
lýklara vahyeder. Tabiîdir ki her varlýk kendi makamýn-
dan vahyi kabul ve idrak eder.
Meryem sûresi 11. âyetinde
"Feharece ala kavmihi mine'l mihrab fe'evha
ileyhim en sebbihu bükreten ve aþiyya."
"(Hz. Zekeriya) Artýk mihrabdan kavmine
çýktý da onlara sabah ve akþam tesbih
etmelerini vahyetti." buyrulmaktadýr.
Allah’ýn açýldýðý gönül noktalarýndan da vahiy tat-
bikatý olduðu, vahiy ve ilham ile ilim ve bilgi verildiðine
bu âyet ile iþaret edilmiþtir.
Mürþid’in evlatlarýný vahiy ve ilham ile yetiþtirdiði
bir vakýadýr. Burada fiiliyatla yetiþmeye iþaret edilmiþtir.
Ancak âyette Mürþid noktasýndaki zâtýn Hz. Süreyya’nýn
buyurduðu gibi Hâkk ile Hâkk olmuþ bir gönül (Tam er)
olmasý gerekir.
Vahiy, ilâhî kudret ile yaratýlmýþ varlýklar arasýnda-
ki bir hususiyettir. Bu sürekli bir iletiþimi temin etmekte-
19
dir. Aslýnda her varlýk kendisini yaratandan vahiy alýr.
Ancak her varlýk kendi makamýna göre idrak eder.
Nitekim Hz. Süreyya Bey Divan’ýnda þöyle buyur-
muþlardýr: “Zât-ý Hak sýfat-ý zâtiyet-i Cenâb-ý Mu-
hammediyye ile her an için tenezzülen meþhudi-
yeti dilek buyurmaktadýr.”
Allah’ýn bütün varlýklara olan arzusu, yine bütün
varlýklarýn yaratýldýðý Deryayý Nuru Muhammed ile ol-
maktadýr. Hadis-i kudsîde “Allah evvela benim nuru-
mu, benim nurumdan da âlemleri yaratmýþtýr”
buyrulmaktadýr. Deryayý Nuru Muhammed her varlýðý
sarýcý olduðundan, Hakkýn arzusu önce Deryayý Nuru
Muhammed’de belirir. Sonra varlýklara intikal eder.
20
A k ý l
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Akýl kelimesi “Ukl” kökünden gelir. “Ukl” ayný
zamanda “Bukaðý/Pranga” mânâsýna da gelmektedir.
Rabbimiz insan varl ýðýný nasý l yarattýðýný Kur'an-ý
Ker îm'de en güze l þek i lde aç ýk lamýþ ve an la tmýþ t ý r.
Ve Al lah’ýn insanlara lütfetmiþ olduðu akýl en büyük ik-
ramlardandýr. Bunun için insanlarýn þükür ve teþekkür
etmesi icap eder.
Tîn sûresi 4. âyetinde,
"Lekad halaknel insane fîy ahseni takvîm"
"Biz, gerçekten insaný en güzel kývamda
halkettik" buyrulmaktadýr.
Allah’ýmýz kullarý en güzel þekilde yarattýðýný iþaret
buyurmuþlardýr. Zaten dünya yaþamý tetkik edildiðinde
bunun böyle olduðu görülmektedir. Bütün bunlara þükür
ve teþekkür edileceðine bu itiraz nedendir?
Ýnsan, Allah’ýn rahmetini ve vahdaniyetini kabul
edip taþýyabilecek, ve en güzel, en ileri þekilde idrak
21
edebilecek bir kapasitede yaratýlmýþtýr. Allah’ýmýzýn ken-
disini en ileri, en güzel þekilde idrak edip tasdik eden
kulunu ilâhî âlemde en güzel þekilde karþýlayacaðýný bu
âyet açýklamaktadýr.
Allah'ýmýz insaný yaratmýþ ve O'na ruhundan nef-
hetmiþtir. Yani Allah'ýmýz insana kendi hasletlerinden lüt-
fetmiþ ve bu hususiyetler ile insanda tatbikat yapmýþtýr.
Bütün bu tatbikatlardaki hususiyet nedir? Allah'ýn
bu tatbikatlarý fiiliyata koymasý insanda bir arzusu oldu-
ðunu göstermektedir. Yoksa bunlar boþ yere deðildir.
Sâd sûresi 27. âyetinde,
"Ve ma halakne's sema'e ve'l arda ve ma
beynehüma batýla zalike zannü'lleziyne ke-
feru feveylün lilleziyne keferu mine'n nar"
"Biz semâyý ve arzý ve ikisinin arasýndaki-
leri bâtýl olarak (boþyere)halketmedik.
Böylesi kâfir olanlarýn zannýdýr. Yazýklar
olsun kâfir olanlara ki nardadýr-
lar.(ateþtedirler)" buyrulmaktadýr.
Ýnsan dünyaya bir vazife için gönderi lmiþtir.
Ýnsanýn Allah’a karþý bir vazifesi vardýr. Ýnsanýn dünyaya
22
gönderilmesi boþu boþuna deðildir. Boþuna yaratýlma
fikriyatý mekre düþenlerin hâlidir.
Duhân sûresi 38. âyetinde ise,
"Ve ma halaka's semavati ve'l arda ve ma
beynehüma la'ibiyn."
"Semâlarý ve yeri ve bunlar arasýnda olan-
larý (oyun ve eðlence) için yaratmadýk."
buyrulmaktadýr.
Allah bu âlemleri bir hedefe mebni olarak yarat-
mýþtýr. Allah’ýn bir programý ve bir amacý vardýr. Ýnsanýn
bu amaca hizmet etmesi Allah’ýn makbulüdür. Resûller
bu hakikati haber vermiþlerdir.
Allah'ýmýzýn lütfettiði düþünce, neþe, sevgi, mer-
hamet vb. gibi her türlü hasletlerin insan varlýðýndan te-
celli edip belirmesinde namütenahi hikmetler vardýr. Al-
lah'ýmýz kendisinde mevcut olan bu hasletleri insanda te-
celli ettirmektedir. Ýnsandaki sevgi, aþk, muhabbet ve
düþünce gibi hasletlerin hepsini Allah'ýmýz kendisinden
lütfetmiþtir. Bütün bu hasletlerin tatbiki için insan varlýðý
yaratýlmýþtýr.
Allah'ýmýzýn insanda tecelli ettirdiði bu hasletlerin
23
insan tarafýndan kullanýlabilmesi için bir hususiyet la-
zýmdýr. Bütün bu hasletleri deðerlendirebilecek ve icra-
ata koyabilecek bu hususiyet "Akýl"dýr. Allah'ýmýz aklý
bu sebeple yaratmýþtýr. Merkez olarak akýl, bütün bu iþle-
rin tertip ve düzenlemesini saðlamak içindir.
Ýbrahim sûresi 52. âyetinde,
"Haza belaðun li'n nasi ve liyünzeru bihi ve
liya'lemu ennema hüve ilahün vahýdün ve
liye'z zekkere ulü'l elbab."
"Bu, nâs için kendisi ile uyarýlsýnlar diye ve
Hüve’nin bir ilâhî vahid olduðunu bilsinler
diye ve gönül sahipleri tezekkür etsinler
diye bir tebliðdir. " buyrulmaktadýr.
Bu âyette iþaret edildiði gibi, Kur’an insanlarýn
makamlarýna göre hitap etmektedir. Ehl-i gönül için
Kur’an, “Tezekkür etmelerini” emir buyurmuþtur.
Zaman içinde akýl anlayýþý da deðiþmektedir. Eski-
den akýl denince hafýza gücü anlaþýlýrdý. Ezberci olanlara
akýllý denilirdi. Daha sonra aklýn kavrama ve anlama ka-
pasiteleri zekâ olarak deðerlendirilmiþtir. Bugün ise man-
týk ilkelerinin yaný sýra insan duygularýnýn olumlu etkisi-
ni kabul eden, var olan verilerden yenilikler ortaya ko-
yan "yaratýcý zekâ" sahipleri için akýllý denmektedir.
24
Yaratýcý zekâ akýlla mý ilgilidir, ilhamla mý? Öyle
olsa tarihteki duraklama devirleri ne ile izah edilecektir.
Þairler, mimarlar, ressamlar neden ilham beklerler?
Einstein Ýzafiyet Teorisi için yýllarca bekledi? Yaratýcý
zekâ ilhamsýz akýl ise, niye daha evvel yapamadý?
Bu konular insanlarýn akýl anlayýþýndaki merhale-
lerdir. Ýlk iki konu doðrudan aklý iþaret etmektedir. Ancak
"yaratýcý zekâ" þeklinde tarif edilen akýl, haddizatýnda
o güne kadar gelmiþ olan bilgilerin karþýlaþtýrmasýný ya-
pan, ancak kimsenin göremediði bir üçüncü ihtimali or-
taya çýkaran akýldýr. Yani yapýlan bütün keþiflerin, icatla-
rýn ve yaþanan tecrübelerin neticesi olarak bir son nok-
taya varýlmasýdýr.
Mesela binlerce ilaç tecrübeleri yapýlýr; ancak þöy-
le bir ilaç insanlara hayýrlý olabilir diye yeni bir fikir or-
taya atan için ilham kelimesini kullanmak daha doðru
olur. Aslýnda bu noktada Allah'ýn zatiyeti ortaya çýkmak-tadýr. Burada Hüve sýrrý ayan olmaktadýr. Yani insanla-
rýn akýl anlayýþýnda da vardýklarý son noktaya "yaratýcýzeka" ismini vermeleri onun yaratýcýdan gelen ilham ol-
duðunu beyan etmektedir.
Çok hýzlý iþlem yapma özelliðine sahip olan, büyük
bilgileri çok küçük alanlarda saklayabilen ve istendiðin-de bu bilgilere çok kýsa zamanda ulaþabilen, bilgisayar-
lar bugün adeta aklýn karþýlýðý gibi deðerlendirilmektedir.
Oysaki bilgisayarlar aklýn karþýlýðý olamazlar.
25
Bilgisayar sadece bir makinedir. Matematiksel iþ-
lemleri ve mantýksal karþýlaþtýrmalarý, önceden yüklen-
miþ program doðrultusunda yapmaktadýrlar. Ýnsanlarýn
ihtiyaçlarýný karþýlamak için kullandýklarý bu makineleri
tanrý gibi mütalaa etmeleri herhalde akýl ile baðdaþan bir
þey olmasa gerekir.
Her bilgisayarýn bir beyni vardýr. Birçok bilgisaya-
rýn baðlandýðý tek bir bilgisayar bütün diðer bilgisayarla-
rý kontrol etmekte ve yönlendirmektedir. O halde bu
merkez bilgisayar diðer bilgisayarlarýn tanrýsý mý olmuþ
oluyor? Bu gibi saçma düþüncelerden vazgeçmek lazým-
dýr. Allah'ýn ilâhî kudretini hiçbir þey ile kýyas etmemek
ve hiçbir þeyle Allah'ý tahdit etmemek icap eder.
Ýnsanlar beyni tanrý yerine koyuyor ve din ile
karþýlaþtýrýyor da o yüzden bunlar anlatýlýyor.
Ýnsan aklýnýn diðer varlýklardaki akýldan farký
nedir? Akýl beynin ortaya koyduðu bir faaliyet olarak de-
ðerlendiriliyorsa neden insan aklýnýn iþlevini diðer varlýk-
lar yapamýyor? Akýlcýlar aklýn beyinde olduðunu söylü-
yorlar, her varlýkta beyin olduðuna göre, insan aklýnýn
diðer varlýklardaki akýldan ne farký var? Neden insan
beyni ve diðer varlýklarýn beyni farklý çalýþýyor?
Ýnsandaki akýl geliþiyor, ancak diðer varlýklarýn aklý
26
ayný kalýyor neden? Eðer beyin sabit ve baðýmsýz bir
organ olsaydý insan ve hayvan beyinlerinin ayný þekilde
çalýþmasý lazým gelirdi. O halde beynin kendisine ait bir
hususiyetinin olmadýðý aþikardýr.
Sevgili Efendimiz bin beþ yüz sene evvel, Ýnsanlar-
dan baþka varlýklar için, "Onlar eksik yaratýlmýþ var-lýklardýr." buyurmuþtur. Yani bu varlýklarýn yaratýlýþ
programlarý ona göre tanzim edilmiþtir. ‘Akýl’ beyin ile
ilgili deniyorsa o zaman neden insandaki aklýn iþlevini
diðer varlýklar yerine getiremiyor diye sormak lazýmdýr.
‘Akýl beyindedir’ fikriyatýna Sevgili Efendimiz bin beþ
yüz sene evvel açýklýk getirmiþtir.
Yaratýlan aklý, yaratan Allah’ýn karþýsýnda çýkar-
mak mümkün deðildir. Eðer insanlar aklý kabul ediyor-
larsa o zaman kim daha çok akýllýysa o meriyette olur ve
onun söylediði geçerli olur.
Allah, iman, aþk ve sevgi gibi konulardamünakaþa edilmez; edilmesi de mümkün deðildir.Akýl (akl-ý maaþ) bu noktayý ihata edemediðindenidrak edemez.
Furkan sûresi 44. âyetinde,
"Em tahsebü enne ekserehüm yesme'une evyakýlun in hum illâ ke'l enami belhüm edal-lü sebiylâ."
27
"Yoksa onlarýn çoðunun iþittiðini veya ak-
lettiðini mi sanýrsýn? Onlar illâ davarlar gi-
bidirler. Bilâkis onlar sebil (manevî yol)
bakýmýndan daha þaþkýndýrlar."
Akli melekeleri yerinde olan insan, bir varlýk ola-
rak yaþamýný sürdürmektedir. Ancak aklý olmayan ve ak-
lýný kaybetmiþ birçok insan vardýr ki, onlar da yaþamýný
bir þekilde sürdürmektedirler.
Ehl-i zâhir aklý olmayanýn dinde yeri olmadýðýný
iddia etmektedir.O zaman bu insanlarý yok mu sayaca-
ðýz? Aklý olmasa da kulluk devamdadýr. Çünkü din akýl
ile deðil gönül ile deðerlendirilmektedir. O halde o in-
sanlar hakkýnda da Allah’ýn bir deðerlendirmesi vardýr.
Aklýn müspet ve menfî halleri vardýr. Akýl, vücu-
dun iç âlemindeki bütün fonksiyonlarýn hareket ve ku-
manda merkezi olduðundan, insan varlýðý üzerinde de
çok büyük bir vazifesi vardýr. Bununla beraber akýl, ruha
yardýmcý olmak üzere yaratýlmýþtýr. Akýl, Allah'ýn rahme-
tini idrak için düzenlenmiþtir. Allah'ýn yaratmýþ olduðu
aklýn, yaratana baðlý olarak deðil de, ondan baðýmsýz
olarak hareket ettiðini düþünmek yaratýlýþa, Allah'ýn ni-
zamýna ve düsturuna uymaz.
Adalet hususunda da aklýn büyük bir vazifesi var-
28
dýr. Akýl karar verirken Allah'ýn bildirmiþ olduðu nizama
dikkat etmesi gerekir. O zaman hayýrlý akýl olur. Onun
için Allah'ý idrak eden akla, 'Akl-ý Muad ' yaþam ile ilgi-
li olan akla da 'Akl-ý Maaþ ' denir. Esasta hayýrlý akýl,
nefse Allah'ýn arzu ettiði gibi yön verir. Onun için Mevla-
na Hazretleri, "Nefsini akýl baðý ile baðla ki sana
ters bir þey yaptýrmasýn." buyurmuþtur. Akýl, ruha ta-
bi olarak nefsi kontrol ettiði zaman güzel bir noktadadýr.
Aklý Müslüman etmek onu ruha tâbi ký lmak
demektir. Müspet olsun menfî olsun herkes ne yaptýðýnýn
farkýndadýr. Ama menfî olan, menfî fiilleri iþler. Ancak
bir peygambere veya bir veliye tâbi olan için bu haller-
den kurtulmak mümkündür. O zaman kiþiye yanlýþ gibi
görünen þeyler, kiþiyi terakki ettirmek için birer araç
haline gelir.
Bir derviþ bir Mürþid’e tâbi ise Mürþid, bir anlam-
da derviþine akýl olur. Ondan dolayý halk arasýnda ,"akýl
hocan kim" diye sorarlar. Eðer tam baðlý ise, derviþ
yanlýþ da yapsa Mürþid ona müzahir olur. Onun için Sü-
reyya Hazretleri; "Býrakmam muzmahil olsun ki zira
zaminim ben" buyurmuþtur.
Akýl dünyaya ait bir meseledir. Yani Allah'ýn prog-
ramýnda aklýn bir tertibi vardýr. Ancak ruh ve aklý Allah
bir vücudda cem etmiþtir. Nasýl ki müspet ve menfî her
29
ikisi de insanda beraber yaþamaktadýr. Bunlar terakki
içindir. Ruha karþý çýkan akla ve nefse direnmek, müca-
hededir. Geçmiþte çilehânelerde aklý ve nefsi terbiye et-
mek için mücahede yapýyorlardý. Bugün ise Aklý ruhdan
koparýp madde haline getirmek istiyorlar. Hâlbuki dün-
ya, terakki için vardýr. Esas olan manevî terakkidir. Mad-
di âlemde yaþamaktan murat bu manevî terakkinin ikmal
edilmesidir.
Akýl ölümsüz müdür? Bunu Ýslâmî düþüncede
olanlar da sormaktadýr. Allah'ýn yaratmýþ olduðu akýl her
varlýkta o varlýktaki Allah arzusu üzerine iþlev görmekte-
dir. Akýl her varlýkta deðiþiktir ama esasta Allah'ýn o var-
lýktaki arzusudur geçerli olan. Akýl, Allah'ýn o varlýktaki
arzusunu yerine getirmek içindir. Kiþi her aklýndan geçe-
ni yapabiliyor mu? Yapamýyor. Her düþüncesini yerine
getirebiliyor mu? Getiremiyor. Her insana sözünü geçire-
biliyor mu? Hayýr!
Sevgili Efendimizden sonraki devirlerde akýl tarifi
yapýlmaya baþlanmýþ, asýl tartýþmalarý yapan Mutezîle
kelâmcýlarý ise aklý farklý þekilde tarif etmiþlerdir.
Ýbn-i Teymiyye, Ýbn Rüþd, Ýbn-i Hazm ve daha bir
çok kimseler çok çeþitli görüþler ortaya atmýþlardýr.
Ýslâm'ýn dýþýnda da ilk zamanlardan bugüne kadar olum-
lu-olumsuz konuþmalar yapýlmýþtýr. Aslýnda bu konuþma-
30
larý yapanlar, Allah'ýn yarattýðý nizam içerisinde kendi
yaratýlýþ programlarýnýn bir neticesi olarak akýllarýndaki
fikirleri ifade etmiþlerdir. Allah yakýnlýðý bulmuþ olan bir
veli hiçbir zaman böyle bir münazaraya ve münakaþaya
girmez. Çünkü ondaki akýl asliyetini bulmuþtur. Yani vü-
cud-u ilâhî dengesini bulmuþtur. Hz. Süreyya; "Bilen
düþer mi þirkü isyana" buyurmaktadýr.
Bursa'yý hayatýnda görmemiþ birisinin Bursa'da
doðan birisine orayý anlatmasý biraz tuhaftýr. Manevî bir
insan yaþadýðý hakikati býrakýp bu tür münakaþalara gir-
mez. Bu tür münakaþalar günümüzde maalesef yüksek
seviyelere çýktýðý için bu kitabý yazma gereksinimi duy-
duk.
Papa XVI. Benedict'in 9-14 Eylül 2006 tarihleri
arasýnda Münih, Altötting ve Regensburg 'a ziyareti sýra-
sýnda 12 Eylül 2006 günü Regensburg Üniversitesi 'nde
yapmýþ olduðu bir konuþmada þunlarý söylemiþtir:
"Ýncil'deki inanç, o dönemin Helenistik ida-
recilerinin, onu Yunan gelenekleri ve çok tanrýlý
tapýnmacý yapýsýna uymaya zorlamasýyla çýkan ça-
týþmalara raðmen, Yunan düþüncesinin en þeçki-
niyle derin bir düzeyde baðlantý kurarak, daha
sonra ortaya çýkan Bilgelik Edebiyatý'nda izlerine
rastlanabileceði üzere, karþýlýklý bir zenginleþme
yaþamýþtýr."
31
Papa, bu sözleri ile Hz. Ýsa'ya inanmadýðýný eski
Yunan aklýna inandýðýný söylerken, Papalýk makamýnýn
Hz. Ýsa'nýn yeryüzündeki vekili olduðunu unutmuþ gö-
zükmektedir. Hz. Ýsa'ya inanmayan Papa o zaman kimin
vekilidir? Bu sözleri söyleyen Papa’nýn arkasýndan mily-
onlarca kiþi gitmektedir. Ve maalesef bu düþüncede olan
insanlarla da din birliði yapmak isteyenler vardýr. Allah
aklýmýzý muhafaza etsin. Bu durumda dünyanýn büyük
bir kaosa gittiði görülmektedir.
Allah idraki akýl mertebesine indirgenerek idrak
edilmeye çalýþýlmaktadýr. Böyle yapýlarak Allah'ýn prog-
ramý kontrol altýna alýnmaya çalýþýlmaktadýr. Allah'ýmýzýn
programý ve tatbikat kontrol altýna alýnamaz. Çünkü her
an Allah'ýmýzýn namütenahi arzularý ve yeni tatbikatlarý
vardýr. Bu arzularýn hangileri kontrol altýna alýnabilir? Bu
asla mümkün deðildir.
Batýlýlarýn din birliði yapmak istemesindeki amaç
ise Müslümanlarýn da onlar gibi dinsiz ve inançsýz olma-
larýný istemelerindendir. ‘Biz ‘akla’ tapýyoruz siz de bize
uyun’ diyorlar. Kurban bayramýný izlemek için Avrupa
ülkemize temsilci gönderiyor. Avrupa'da da hayvan kesi-
liyor. Burada ise bir dini vecibe için hayvan kesiliyor. Ýs-
panya'da eðlence için hayvana iþkence yapýyorlar. Müs-
lümanlýkta iþkence yasaktýr. Ama Avrupa Ýspanya'ya ka-
rýþamýyor.
32
Aklý Din Olarak Kabul
Edenlerin Görüþleri
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Ýlkçað'daki birçok medeniyet ve eski Yunan uygar-
lýðýndan beri iki düþünce yani Tanrý inancý ve akýl daima
karþýlaþmýþ ve çarpýþmýþtýr. Nitekim peygamberlere itiraz
eden insanlar hep ‘aklý’ öne sürmüþlerdir. Ayný düþünce
tarzýný bugünkü beþeriyette de görmek mümkündür. Bu-
gün de beþer Allah'tan gelen doðru ilme karþý aklý öne
sürerek itiraz etmektedir. Oysa Allah'ýn varlýðý esastýr. Ya-
ratýlmýþ olan varlýklar vücud ve kuvvette yaratýcý olan
Allah’a baðlýdýr. Yaratýlan varlýk yaratan þeklinde müta-
laa edilirse, bu makbul deðildir. Aklý Allah yaratmýþtýr.
Allah'ýn yarattýðý akla tapmak doðru olmaz.
Geçmiþ devirlerde insanlar putlara tapmýþlardýr.
Bugün yaratýlmýþ olan akla tapan insanlarýn puta tapan-
lardan ne farký vardýr? Bu nasýl bir akýldýr? Bunu kabul
etmek mümkün deðildir.
Tarihte pek çok düþünür aklý çeþitli þekillerde ifade
etmiþlerdir. Aklýn pek çok yönü olduðuna, pek çok iþleve
sahip olduðuna ve çok yönlü olduðuna þahit olan bu
33
kiþiler daha da ileri giderek aklý ‘tanrý’ yerine koy-
muþ lard ý r. Tar ih te bunlar ý görüyoruz . Hat ta tanr ý
f ik r iyatýnýn insan aklýnýn ortaya koyduðu bir kavram
olduðunu müdafaa edenler dahi çýkmýþtýr.
Tanrý düþüncesini akýl ile ifade etmeye kalkan
kiþiler, bir kimsenin aklýný kaybetmesi karþýsýnda tanrýnýn
da yok olduðunu mu düþünmektedirler. O zaman akýl
hastalarýnýn tanrýsý yok mu diyeceksiniz? Tabiî ki hayýr!
Tanrý düþünce ve idraki akýl ile deðildir. Çünkü Allah'ýn
varlýðý ancak Allah'ýn lütfetmiþ olduðu ilham ile bilinir ve
aklýn yaratýcýsý Allah'týr. Yaratýlmýþ bir þey yaratýcýsýný
tam olarak idrak edemez. Yaratanýn o varlýktaki arzusu
ne kadarsa o kadar idrak eder. Yani yaratan kiþiye ne
kadar lütfederse o kadar bilinir. Baþka türlü O'nun dýþýn-
da bir kuvvet olmasý lazýmdýr ki bu da mümkün deðildir.
Avrupa'daki bu düþünceler eskiden beri gelen bir
fikriyattýr. Hýristiyanlýk Roma sýnýrlarýna ulaþtýktan sonra
Pagan düþüncesi yani çok tanrýcýlýk düþüncesi de devam
etmiþtir. Bugün bundan tamamen kurtulunmuþ mudur?
Hayýr.
Ýslâmiyet'in ilk çýktýðý zamanlardan sonraki devir-
lerde de bazý Ýslâm düþünürleri akýl ile ilgili olarak birta-
kým düþünceler ileri sürmüþlerdir. Ancak Avrupa eskiden
beri iki kýsýmdýr; bir kýsmý akla, bir kýsmý tanrýya inanýr.
34
Ancak Ýslâm anlayýþýnda "Allah" ismi zikredilir. Allah
baþka tanrý baþkadýr. Putperestler Tanrý heykeli yapýyor
ancak Allah heykeli yapamamaktadýrlar. Çünkü tanrý dü-
þüncesi kiþinin kendi muhayyilesinde yarattýðý bir vehim-
dir. Allah insan aklý ile belirlenmez. Allah, insana lütfedi-
len ilham ve ilim ile bilinir.
Piskopos Gobel Hýristiyanlýðý resmen inkâr ettirip
7/11/1793 senesinde Notre Dame Kilisesi 'nde aklýn onu-
runa bir tören düzenlemiþtir. Bu törende bulunanlar bun-
dan böyle "Chabet" ve Notre Dame Kilisesi ' de, "Akýl
Tapýnaðý" ilan edilmiþtir.
Avrupalý felsefeciler sanayi ve teknolojinin geliþi-
mine bakarak bu konulardaki terakkiyi insan aklýnýn or-
taya koyduðunu, dolayýsýyla yaratýcý kudret olanýn insan
olduðunu söylemektedirler. Bu gibi düþünceleri taþýyan
kiþilerin ilham noktasý eksik olduðu için bu konudaki ta-
savvurlarý eksik ve hatalýdýr. Çünkü ruhun varlýðýný kabul
etmemektedirler. Ruhun varlýðýný kabul ve idrak edeme-
yenler de vahyi reddetme durumunda kalmýþlardýr. Ente-
resan olan bugün Müslümanlar içerisinde de bu fikriyatý
taþýyan kimseler bulunmaktadýr.
Bütün bunlar ne içindir? Bütün bunlardan sonra
doðrudan doðruya tek bir hedefe yönelmek mecburiyeti
vardýr. O da Allah'ýn birliðine ve tevhidine sýký sýký sarýl-
35
mak düsturudur. Sizler Allah'ý ne kadar seviyorsunuz?
K e n d i n i z i f e d a e d e c e k k a d a r m ý ? Ö y l e m i ? A m a
A l lah’ýmýz bizleri daha çok seviyor. Çünkü O'nun için
can verene O’da yeniden can veriyor. Demek ki Allah
kullarýný sevdiði için bunu yapýyor. Her varlýk gibi insan-
lar da ölümlüdür. Ancak Allah'ýmýz insanlarý tekrar diril-
tecektir. Bu da, Allah'ýn insanlarý daha çok sevdiðini gös-
termektedir.
Teknolojinin bugünkü baþ döndürücü geliþmeleri-
ne takýlýp kiþileri saptýrmasýndan sakýnmak lazýmdýr. Biz-
ler doðrudan doðruya yaratan Allah'ýn bizleri yaratmak-
taki maksat ve muradýný ve bizdeki tatbikatý üzerindeki
fikriyatýmýzý geliþtirmek istiyoruz. Çünkü o zaman kendi-
mize ve asliyetimize dönmüþ oluruz.
Ýmam Gazali ile temellendirilen Ýslâm felsefesinde
de “Tanrýyý akýl ile bulmak” fikriyatý hakimdir. Bu görüþe
göre insanlara peygamber gönderilmese bile insanlarýn
Tanrýyý yine O’nun verdiði akýl ile idrak ederek doðruyu,
yanlýþý; helali, haramý ayýrt etmeleri gerekiyordu. Yine
bu görüþe göre kendilerine peygamber gönderilmemiþ
olan insanlarýn da ahirette ceza veya mükafat görmesi
lâzýmdýr. Çünkü kendilerinde var olan akýl ile gerçeði
anlamýþ olmalarý gerekiyordu.
Hâlbuki Kur’an-ý Kerîm’de Þuara sûresi 208.
âyetinde,
36
"Ve ma ehlekna min karyetin illa leha
münzirun."
"Biz illâ Münzir (uyarýcý) yollamadan hiçbir
karyeyi (belde) helâk etmedik" buyrulmak-
tadýr.
Ancak þu var ki; Allah'ýn peygamber yollamasý bir
maksada müstenittir. Allah'ýmýz; "Sizler akýl sahipleri-
siniz ancak peygamberler ile gönderilen bilgiye
sahip olamazsýnýz." buyurarak peygamberlerin halkýn
hayrýna irsal olunduðunu iþaret etmiþlerdir. Ancak halk
bunun kýymetini takdir edememiþtir.
En’am sûresi 76. âyetinde,
"Felemma cenne aleyhilleylü rea kevkeben
kale haza rabbiy felemma efele kale lâ ühýb-
bül'afiliyne."
"Artýk üzerine gece kapandýðýnda bir yýldýz
gördü ve "Ýþte Rabb'im budur," dedi. Ama
batýnca "Ben batanlara muhabbet etmem,"
dedi" buyrulmaktadýr.
Bu âyette Hz. Ýbrahim’in akýl ile deðil gönül ile
Hâkký bulduðuna iþaret vardýr. Nitekim Hz. Ýbrahim
“Ben batanlara muhabbet etmem.” buyurmaktadýr.
37
Devletler içinde hükümet ve devlet baþkanlarý be-
lirli bir makama geldiklerinde ve karþýlarýnda kendilerine
muti olan bir halk bulduklarýnda, kendi akýllarýný çok üs-
tün gördükleri için yaþama hatta dine yön vermeye kalk-
maktadýrlar. Bu, birçok devlet baþkanýnda müþahede
edilmiþ bir husus olsa gerekir. Bu kimseler bulunduklarý
makam ve mevkiin âlâyiþine kapýlarak dine yön verme-
ye kalkýþmaktadýrlar. Bu tanrýlýk iddiasýdýr. Dine ancak
Allah yön verir.
Allah'ýmýz; "Benim her zaman için bir arzum
var. Benim o arzum ne ise kiþinin o arzuyu yaþa-
masý lazýmdýr." buyurmaktadýr. Günümüzden beþ yüz
sene önce yapýlan ulema tefsirleri bugüne uymamak-
tadýr. Çünkü zaman ve þartlar deðiþmiþtir. Zamanýn te-
celliyatýna göre ahkâm da deðiþir. Bu, bir zaman hükmü
kaidesidir.
Ýnsanlar bilmedikleri konular hakkýnda da konuþ-
mak ihtiyacý hissetmektedirler. Allah'ýmýzýn ilâhî varlýðýný
bilmek mümkün deðildir. Ancak insanlar Allah ile ilgili
olarak birçok tarif ve anlatýmlar yapmýþlardýr. Bu anla-
týmlarý ve tarifleri kendi düþüncelerine göre 'vahdet-i
vücûd,' 'ilâhî vücûd ' ‘vacibu’l vücûd’ gibi çeþitli þe-
killerde tarif etmiþlerdir. Bu tarifler kendi zamanlarýnýn
ilham ve ilmi ile yapýlmýþ olmasýna raðmen bugünün
manevî terakkisi karþýsýnda yetersiz kalmaktadýr.
38
Bugünkü bilimsel çalýþmalarda "Maddenin aslýný
bulalým o zaman tanrýnýn hakikatini de çözmüþ oluruz."
þeklinde bir anlayýþ vardýr. Ýslâm'da da maddeden yola
çýkýlarak Allah'ý tarif etmeye çalýþmýþlardýr. Doðru olan
þudur ki, maneviyatta her þeyin mebdei ve menþei olan
Allah'tan yola çýkýlarak madde izah edilmiþtir.
Ýnsanlar maneviyatý bilmediklerinden dolayý zor
bir yol olarak deðerlendirmektedirler. Hâlbuki Rabbimiz
kendisine iltica edenlere maddî ve manevî lütuflar yapa-
caðýný iþaret buyurmuþtur.
Bir hadis-i þerîfte; “Kolaylaþtýrýnýz zorlaþtýr-
mayýnýz; müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.”(Buharî:
Ýlim 11; Müslim: Cihad 5) buyrulmuþtur.
Âl-i Ýmrân sûresi 145. âyetinde,
"Ve men yürid sevabeddünya nü'tihî minha
ve men yürid sevabel'ahýreti nü'tihî minha
ve senecziyþþakiriyne."
"Ve dünya sevabýný murad eden, biz kendi-
sine onu veririz. Ve ahiret sevabýný murad
eden, biz kendisine onu veririz. Ve biz þük-
redenlerin karþýlýðýný veririz." buyrulmakta-
dýr.
39
Hz. Pir Abdülkadir Geylâni, Hz. Süreyya ve diðer
keramet sahibi ehl-i hakikat enerjiyi maddeye tahvil
edebilme kudretine sahiptirler. Allah’ýn izni ve arzusu ile
bu gücü kullanmýþlardýr. Yaratan, onlara yarattýðý þeyleri
nasýl kullanacaklarýný bildirmiþtir. Bir kiþinin bunu teknik
olarak bilmesi neyi ifade edecektir? O iþin sýrrý yaratýcý-
nýn elindedir.
Aklýn yaratýcýsý aklýn nasýl kullanýlacaðýný tarif et-
miþtir. Aklý heva ve hevese göre kullanmaya çalýþmak bir
fayda vermez.
Zümer sûresi 9. âyetinde;
"…Kul hel yesteviy'lleziyne ya'lemune v'elle-
ziyne lâ ya'lemun innema yetezekkeru ulü'l
elbab."
"Hiç bilenlerle bilmeyenler müsavî (ayný
seviyede) olurlar mý?" de. Muhakkak ki ulül
elbab (gönül sahipleri) tezekkür ederler."
buyrulmaktadýr.
Akletmek, aklý Allah'ýn arzu buyurduðu þekilde
kullanmak anlamýnda düþünülmelidir. Fazla bilgi sahibi
olmak akýllý olmak anlamýna gelmez.
40
Bakara sûresi 171. âyetinde,
"Ve meselülleziyne keferu kemeselilleziy
yen'ýku bima lâ yesme'u illâ du'aen ve nida-
en summün bükmün umyün fehüm lâ ya'ký-
lun."
"Ve kâfir olanlarýn misali, bir çaðýrýþ ve ni-
dadan baþkasýný iþitmeyene baðýranýn mi-
sali gibidir. Saðýrdýrlar, dilsizdirler, kör-
dürler de akletmezler." buyrulmaktadýr.
Âyette Allah'ýn nizamýna uymayanlarýn hiçbir þe-
kilde doðru yürüyemeyecekleri anlamýnda bir hatýrlatma
ve uyarma vardýr.Kur'an aklý kullanmayý önemsemiþtir,
aklýn ilâhî yaratýcýya karþý kullanýlmasýný deðil.
Aklý doðru kullanmayanlar hayatý ve ilâhî nizamý
hiçbir zaman tam manasý ile kavrayamazlar. Onun için
kiþi, Allah'ýn ilâhî nizamýna uyarsa bu kendi lehine olur
ve sýrat-ý müstakim üzere yürümüþ olur.
Ýnsanlar kendi akýllarý ile yaratýcý icat etmek iste-
mektedirler. Tarihte akýl tarifi yapýlýrken birçok ifadeler
kullanýlmýþtýr. Müspet ve menfi olarak aklý bölenler ve
aklý çeþit l i þekilde ifade edenler çýkmýþtýr. Ancak
Kur'an'da bahsedilen akýl kelimesi araþtýrýldýðýnda çok
deðiþik bir þekilde ifade edildiði görülecektir
41
Allah'ýmýz kendisinden lütfetmiþ olduðu ilâhî husu-
siyetleri kulun idrak edip bilmesi için ona akýl vermiþtir.
Yani, Allah'ýn ilâhî programýný tatbik edebilmesi için kul
ak l ýn ý ku l lanmak durumundadý r. Ancak beþer, ak l ý
A l lah'a karþý kullanmak gibi hiç de yerinde olmayan bir
yola tevessül etmiþtir.
Akýl, Allah'ýn lütfetmiþ olduðu rahmeti Allah'ýn ar-
zusuna uygun olarak kullanmakla asliyetini bulur. Akýl
mevcut âlemde ilâhî âleme hazýrlýk yapýlabilmesi için
nâsâ bir rahmet olarak verilmiþtir.
42
Va h i y Ý l e A k l ý nK a r þ ý l a þ t ý r ý l m a s ý
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Ýnsanlar neden vahiy ile aklý hep karþý karþýya
getirmiþler ve ikisi arasýnda kalmýþlardýr? Öncelikle bunu
anlamak icap eder. Vahiy konusu hususi olarak Allah'ýn
seçtiði gönüllere lütfetmiþ olduðu bir ikram-ý ilâhîyesidir.
Bu mümtaz gönüller Allah tarafýndan vazifelendirilmiþ
kiþilerdir. Bu gönüller gerçekte vahyin geçerli olduðunu
ifade edip anlatmýþ ve insanlarý uyarmýþlardýr. Vahiy
alan gönüller, kendi ilham ve beyanlarýnýn akýl mahsulü
olmadýðýndan hareketle vahyi izah etmiþ ve açýk-
lamýþlardýr. Buna karþýlýk bu devlete ermemiþ olan kim-
seler de okuyup, araþtýrarak yaptýklarý çalýþmalar netice-
sinde vahyi reddedip kendi araþtýrmalarý ile ulaþtýklarý
sonuçlarý doðru kabul etmek zan ve zehabýna kapýlmýþ-
lardýr.
Akýlla bu iþlerin olabileceðini iddia edenler ortaya
yeni ve orijinal bir bilgi koyamamaktadýrlar. Buna rað-
men vahiy alan gönüllerin söyledikleri sözler üzerine
deðerlendirme yapmaktadýrlar.
43
Aklý vahye karþý müdafaa eden kiþiler eðer aklýn
din ve maneviyat iþlerini ve diðer ilmî konularý organize
edebileceðini düþünüyorlarsa o zaman insanlarýn birçok
keþif ve icatlarý ilk zamanlarda ortaya koymalarý gerekir-
di. Oysaki dünya yaþamý içerisinde gerekli olan þeyler
Allah'ýn arzusu ve programý dahilinde belirli bir zamana
yayýlarak ortaya çýkmýþtýr.
Bunun yanýnda þairlerin þiir yazmak için ilham
bekledikleri ve bilim adamlarýnýn bir konu hakkýnda
uzun yýllar çalýþmalarýna raðmen bir neticeye varamadýk-
larý ancak Rabbimizin verdiði ilham ile iþlerini netice-
lendirdikleri görülmektedir.
Einstein'ýn uzun yýllar süren çalýþmalarý sonucunda
Rölativite (Ýzafiyet) Kuramý'ný ortaya attýðý bilinmekte-
dir. Albert Einstein, "Din duygusu ne zaman kaybol-
sa, bilim, ilhamý olmayan bir deneyciliðe dönü-
yor." demiþtir. (Letter to Maurice Solovine,1 Ocak, 1951; Eins-
tein Archive 21-174, 80-871,) ve bir sözünde de; "Tabiatta
öylesine yüksek bir akýl kendini gösteriyor ki, in-
sanýn en ince düþünceleri ve buluþlarý bu aklýn
yanýnda sönük bir gölge gibi kalýyor." demiþtir.
Ýlham hiçbir þekilde kayda girmeyen ve hiçbir
yerde kaydý olmayan mantýk ile sýnýrlanamayan bir
konudur. Atom parçacýk teorisi maddenin hiçbir zaman
44
'yok ' olamayacaðýný, ancak baþka bir hale dönüþebile-
ceðini söylerken, Ýngiliz bilim adamý Stephen W. Haw-
king yýllar önce kara deliklerin içinde maddelerin yok
olduðunu iddia etmiþtir. Ancak Hawking kendi geliþtirdi-
ði kara delik teorisinden otuz yýl sonra yanýldýðýný itiraf
ederek geri adým atmýþ ve kara deliklerin maddeleri yok
etmediðini söylemiþ ve düþüncesini deðiþtirmiþtir.
Velâyet gönüllerinin söyledikleri sözler ise hiçbir
zaman deðiþmemiþtir. Hz.Süreyya Ýngiltere'nin kahr-ý
zemine gireceðini 1910 senesinde (6 Rabiulahir1328) beyan
buyurmuþtur. Bugün buzullarýn erimesi ve denizlerin
yükselmesi ile Britanya adalarýnýn tehlikede olduðunu
Ýngiltere hükümeti açýklamýþtýr.
Uzay araþtýrmalarý yapan kurumlarýn, yaptýklarý
araþtýrmalar sonucunda Kur'an'ýn mucizelerini görüp de
hâlâ iman etmemesi akýl iþi deðildir.
Dünyanýn manyetik alanýnýn bozulduðu ilham ola-
rak birçok kardeþimizde de zuhur etmiþti. Þimdi bunun
tatbikatýný yaþýyoruz.
Kur'an'da Rahman sûresi 17. âyetinde,
"Rabbü'l meþrikayni ve rabbü'l maðribeyn."
45
"Rabbidir iki doðunun ve Rabbidir iki
batýnýn" buyrulmaktadýr.
O halde güneþin iki ayrý yerden doðmasý ve iki
ayrý yerden de batmasý söz konusudur.
Akýl, Allah'a uyarsa akýldýr. Yoksa akýl olmaz.
Ýnsanlar dini bir kenara koyup her þeyin üzerinde ilim
vardýr demekte ve böylelikle Allah ile ilmi ayýrmaktadýr-
lar. Hâlbuki Ýlim de Allah'ýndýr.
Nübüvvet ve velâyetin beyanlarýna tâbi olmak
maksadý ile hareket eden insanlarýn hiçbirisi bugüne ka-
dar yanýlmamýþtýr. Çünkü vahiy ve ilham, ilâhî yaratýcý
olan kudretin lütfettiði bir ikramdýr. Esasýnda bütün in-
sanlar ilham ile hareket ederler. Akýl ise kiþideki bu ilha-
mý organize eder. Alýnan ilhamlarýn dünya tatbikatýný
akýl yapmaktadýr. Ancak ilhamý alan ismin mazhariyeti
neyse - müspet veya menfî- onu tatbikata koyar. Yani
kiþi akýlla deðil, Allah'ýn arzusu ile nasibini
bulacaktýr.
Fevkalade ileri mazhariyete ermiþ olan velâyet gö-
nülleri aldýklarý ilhamýn hayýr mý mekir mi olduðunu Al-
lah'ýn lütfettiði isimler ise bilirler. Vahiy ile aklý karþý
karþýya getirmek kadar büyük bir hata olamaz. Esasta
burada insan faktörü vardýr. Allah'ýmýzýn;
46
"Ve iz kale rabbüke lilmelaiketi inniy
ca'ýlün fiyl'ardý halifeh."
"Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde
bir halife kýlacaðým" buyurmuþtu." (Bakara
2/30.)
Noktasýnda insanda tatbikata koyacaðý "Ruh",
"Nefis", "Akýl" gibi çeþitli enstrümanlardaki hususiyet-
leri düþünmek lazýmdýr.
Allah'ýn insanlara lütfettiði bu enstrümanlarýn
kiminin diðerine göre daha ileri veya geri olduðu þek-
linde mülahazalar doðru olmasa gerekir. Çünkü Allah'tan
bir emir geldiði zaman bunlarýn hepsi bu emre uymak
mecburiyetindedir. Hangisi bu emre muhalefet edebilir
ki? Hiçbirisi.
Allah'ýmýzýn buradaki hedefi bu enstrümanlar deðil
"Ýnsan" varlýðýdýr. Allah'ýmýz kendisinde asaleten var
olan hasletlerin tatbikatýný insanda namütenahi tatbikat-
lar yaparak göstermektedir.
Akýl ile dini kayýt altýna almak mümkün deðildir.
Din, bütün varlýklarý bu meyanda aklý da kaplamýþtýr.
Çünkü din, Allah’ýn nizam-ý ilâhîyesidir. Allah’ýn dini
içinde her varlýðýn bir yeri ve makamý vardýr. Aklýn ken-
47
disini din yerine koymasý mümkün deðildir. Çünkü akýl,
din konusunda yeterli deðildir.
Din, Allah’ýn düsturuna uymaktýr. Din, Allah’ýn ni-
zamý olarak bütün varlýklarý kapsamaktadýr. Ancak iman
daha farklý bir konudur. Kiþinin imaný vardýr, ama din
anlayýþýnda eksik olabilir. Mesela gayr-i müslimlerin de
kendilerine göre inançlarý vardýr ancak, din anlayýþý ko-
nusunda eksiktirler.
Burada peygamberler önem kazanmaktadýr. Çün-
kü dini va’z eden peygamberlerdir. Peygamberlerin getir-
diði din anlayýþýnda Allah’ýn arzu ettiði iman anlayýþý
vardýr. Onun için Sevgili Efendimiz; “Ya Rabbi! Sen
kendini övdüðün gibisin.” buyurmuþlardýr.
Hz. Mevlâna; “Ýfsat eden bu aklý sat, elden çý-
kar, hayret ve hayranlýðý satýn al. Böyle akýl bir
zan ve vehim kaynaðýdýr. Hayranlýk ise farklý bir
bakýþ ve görüþtür. Aklý Hz. Muhammed’e (s.a.v)
kurban et. Sonra da Allah bana yeter de” buyur-
maktadýr.
A’raf sûresi 155-156. âyetlerinde,
"Vahtare musa kavmehu seb'ýyne recülen
limiykatina felemma ehazethümürrecfetü
48
kale rabbi lev þi'te ehlektehüm min kablü
ve iyyaye etühliküna bima fe'alessüfehaü
minna in hiye illâ fitnetüke tüdýllü biha
men teþaü ve tehdiy men teþa'ü ente
veliyyüna faðfir lena verhamna ve ente
hayrülðafiriyne vektüb lena fiy hazihid-
dünya haseneten ve fiyl'ahireti inna hüdna
ileyke kale azabiy üsýybü bihî men eþa'ü ve
rahmetiy vesi'at külle þey'in feseektübüha
lilleziyne yettekune ve yü'tunezzekata
velleziyne hüm biayatina yü'minune."
"Ve Musa mîkatimiz için kavmini yetmiþ er
kiþi olarak ihtiyar etmiþti. (seçmiþti) Ama
onlarý bir sarsýntý yakalayýnca, "Rabbim,
dedi. Eðer dileseydin onlarý bundan önce
helâk ederdin ve beni de… Bizi içimizden
bazý sefihlerin fiiliyata koyduklarý yüzün-
den helâk mý edeceksin? Muhakkak ki bun-
da illâ bir imtihanýn vardýr. Onunla diledi-
ðini dalâlete düþürür dilediðini de hidayete
erdirirsin. Sen bizim velîmizsin artýk bizi
baðýþla ve bize rahmet eyle ve sen baðýþla-
yanlarýn en hayýrlýsýsýn. Ve bize bu dünya-
da hasene yaz ve ahirette de. Muhakkak ki
biz sana yol tuttuk." Allah buyurdu ki;
"Azabým, ben onunla isabet ederim diledi-
49
ðime, ve rahmetim her þeyi vasi oldu (kap-
sadý). Ama onu (rahmetimi) özellikle takva
edenlere ve zekâtý verenlere ve âyetlerime
iman edenlere yazacaðým." buyrulmaktadýr.
Bizce bu akýl furyasý içerisinde ortaya atýlan,
"Rasyonalizm (akýlcýlýk) felsefesi emperyalist devletlerin
diðer devletler üzerinde kurmaya çalýþtýðý tahakkümün
bir neticesidir. Yani, "Biz akýllýyýz sizin tanrýnýz da biziz o
halde siz bizi dinleyin ve bizim dediklerimizi yapýn" de-
mek istemektedirler. Nitekim yaptýklarý tatbikatlar bu
eðilimi taþýdýklarýný göstermektedir.
Velâyet Allah'ýn tevhidini anlatýr. Ehli zahir de,
"Allah bi rd i r " demekte ancak ve lâyet an lay ý þ ýn ýn
z ýdd ý o lan dünyevî b i r görüþ i le A l lah'ý tarife çalýþ-
maktadýr.
Akýlcýlýk yolu ile Avrupa ileri gidince, "Ýþte her
þey akýlmýþ" diyen ulema-i rüsûm, þimdi de aklý en yu-
karda mütalaa etmekte; ‘Avrupa akýl ile böyle ileri gitt i ’
d iyerek , ak l ý maneviyat ta da ku l lanmak sure t i i l e
A l lah'ýn vahdaniyetini akýl ile tarife kalkmaktadýrlar. Ba-
t ýdak i 'akl î i l imler ' i l e maneviyat ý baðdaþ t ý rmaya
ça l ý þmakta ve aklý batýnýn rasyonalizmi (akýlcýlýk) ile öz-
deþleþtirmektedirler.
50
Ulema akýl yolu ile maneviyatý tarif edince dünya
yaþamý da geri kalmýþtýr. Ýslâm imanýna tabi olunduðun-
da ve dine uyulduðunda ise büyük imparatorluklar
kurulmuþtur.
Ýslâm'ýn ise kendine mahsus hususiyetleri vardýr.
Peygamberimiz Allah'ý nasýl tanýyýp bileceðimizi ve onu
nasýl zikredeceðimizi bildirmiþtir. Meþru olan Peygambe-
rimizin bildirdikleridir. Bu, Allah'ýn kendini anlatmasýdýr.
Allah'ýn Peygamberimizle bildirdiði þekilde Allah'ý tarif
ve tavsif etmek gerekir bunun dýþýndaki fikirler ile Allah'ý
zikretmek makbul olmaz.
Müsteþrikler ve bu fikirde olanlar akýl ile Allah'ý ta-
rif etmeye çalýþmaktadýrlar. Akýl ile Allah'ý tarif etmeye
kalkýnca da bu konuda söz sahibi olduklarýný düþünmek-
tedirler. Allah'ýn kendisini peygamberi ile beyan ettiði
tarif ise onlara ters gelmektedir. Kendi fikriyatlarýnda ta-
rif etmek suretiyle sanki konunun hâkimi gibi oluyorlar.
Batýda ve Ýslâm'da Allah'ý akýl ile tarif etmeye çalýþanlar,
yani Allah'ý kendi arzularýna göre tarif edenler ayný para-
leldedirler. Onlar bir Mürþid'e baðlanmayý zül kabul
ederler.
Gerçek iman edenler ise bunlarýn dýþýndadýrlar ve
bir "gönle" baðlanarak ahz-ý feyz etmektedirler. Aslýnda
o gönül ilâhî bir okuldur.
51
Ýlk günden beri dünyada din birdir. Ýnsanlarýn ço-
ðunluðunun kendilerinin Hz. Âdem'den yaratýldýðýný ka-
bul edip "Ama benim dinim baþka" demesi tuhaf bir
mânâ taþýmaktadýr.
A’raf sûresi 51. âyetinde,
"Elleziynettehazu diynehüm lehven ve
le'ýben ve ðarrethümülhayatüddünya felyev-
me nensahüm kema nesu likae yevmihim
haza ve ma kanu biayatina yechadune."
"Dinlerini eðlence ve oyun edinenler ve
dünya hayatýnýn aldattýklarý artýk bugün-
lerine mülâki olacaklarýný (karþýlaþacak-
larýný) nasýl unuttular ve ayetlerimize
karþý mücahede (karþý koydularsa) ettilerse
biz de onlarý böyle unuturuz." buyrulmakta-
dýr.
Akýllý ve akýlsýz insanlarýn beyinleri deðiþtirilse da-
hi akýllarý deðiþmez. Çünkü Allah’ýn kullardaki mazhari-
yeti ne ise, onlarýn akýllarý da o mazhariyette devam
eder. Maneviyât Allah’ýn arzusudur. aklý deðiþtirmekle
maneviyat deðiþmez. Bu konu manevî olarak deðerlendi-
rilmelidir. Allah’ýn her kiþideki tecelliyat arzusunu dikka-
te almak icap eder.
52
Akýl güzel bir þey midir? Elbette güzeldir. Âlim bir
insanýn beyni cahil bir kimseye verilse, cahil olan kimse
âlim olmaz; yine cahil kalýr. Allah'ýn o vücûd varlýðýnda-
ki görünme arzusu ne ise o vücûd o arzuyu yaþar.
Bir söz vardýr; “Akýllar pazara çýkmýþ herkes kendi
aklýný almýþ” diye. Herkesin kendi aklýna olan bu tevec-
cühü esasta kiþinin Allah'ýn kendi vücûdundaki tecellisi-
ne olan talebidir. Allah'ýn arzusu söz konusu olunca iþ
deðiþir. Takdir Allah'a aittir.
Allah aklý bir vasýta olarak yaratmýþ ve onun nasýl
kullanýlacaðýný yine kendisi tarif etmiþtir. Eðer böyle bir
þey o lmasaydý , yani ak ý l ‘yarat ý lmýþ ’ o lmasaydý ,
A l lah'ýmýz akýl ile ilgili yönlendirme yapmazdý. Çünkü
buna ihtiyaç duyulmazdý. Dikkat edilirse Allah'ýmýz yer-
yüzünde sadece insan varlýðýna ikaz yapmaktadýr. Çünkü
insan bütün varlýklarýn üzerinde olarak ekmel bir yaratý-
lýþla yaratýlmýþ ve tezyin edilmiþtir. Diðer varlýklarýn böy-
le bir sorumluluðu bulunmamaktadýr.
Akýl, Allah tarafýndan yaratýlmýþ ilâhî bir lütuf ol-
duðuna göre, onun nasýl kullanýlmasý gerektiði ile ilgili
bilgiler de elbetteki Allah'ýmýz tarafýndan tayin ve tespit
edilecektir. Kur'an'da bunun misalleri mevcuttur.
Kur'an'da aklýn nasýl kullanýlacaðýnýn usul ve þekilleri
vardýr. Dünya yaþamýnda kullandýðýmýz akýl, insanýn ahi-
53
rette nasýl bir yaþam sürdüreceðini de belirler. Nitekim
Sevgili Efendimiz hadîs-i þerîflerinde; "Nasýl yaþarsa-
nýz öyle göçersiniz; nasýl göçerseniz öyle haþro-
lursunuz." buyurmuþlardýr.
Yunus sûresi 101. âyetinde,
"Kulinzuru maza fiy's semavati ve'l ardý ve
ma tuðniy'l ayatü ve'n nüzürü an kavmin lâ
yü'minun."
"Semavat' ve 'Arz'da ne varsa nazar edin,
de. Ne ayetler, ne de uyarýlar iman etmeyen
bir kavmi müstaðni kýlmaz. (fayda vermez)"
buyrulmaktadýr.
Yusuf sûresi 111. âyetinde ise,
"Lekad kâne fiy kasasýhim ýbretün liuliy'l
elbab ma kâne hadiysen yüftera ve lâkin
tasdiykalleziy beyne yedeyhi ve tefsýyle
külli þeyin ve hüden ve rahmeten likavmin
yüminun."
"Andolsun ki, onlarýn kýssalarýnda (gönül)
sahipleri için ibret vardýr. (Kur'an) uyduru-
labilecek bir söz (hadis) deðildir. Fakat
54
kendinden öncekileri (ellerinde bulunan
Tevrat ve Ýncil’i) tasdik eden, her þeyi taf-
sil eden (tafsilatlandýran) ve inanan bir
toplum için de bir hidayet ve bir rahmet-
tir." buyrulmaktadýr.
Her insanda beynin a l t ta ra f ýnda mevcut o lan
"Beyincik"in her insanýn "Levh-i Mahfuz"u olduðu
söylenmiþtir. Bir kimse kendi Levh-i Mahfuz 'unda olma-
yan bir þeyi yapmaya kalkýþtýðýnda, beyincik tarafýndan
Levh-i Mahfuz programýnda yazýlý olan ve Allah'ýn takdir
etmiþ olduðu programý yerine getirmesi için uyarýlýr.
Akýl ile giden ve maneviyatý geri planda býrakan
kiþilerin bu halleri makbul olmasa gerektir. Her insanýn
kendi mazhariyeti icabý ortaya koyduðu iþler Allah’ýmýzýn
‘Musavv i r ’ i smin in b i r ne t ices id i r. Var l ýk la r ýn f i i l l e -
r i A l lah’ ýn esmas ýna bað l ýd ý r. Her var l ýk görmes in i
A l lah’ýn ‘Basir’ isminin fiili icrasýna baðlý olarak yap-
maktadýr.
Bugün dünyada din, bilim ve akýl tartýþmalarýnýn
devam ettiði görülmektedir. Ancak akýl noktasýný tercih
edenlere þunu sormak lazýmdýr: Sizler kendi varlýðýnýzýn
hakikati hakkýnda yeterli bir bilgiye sahip misiniz? Yani
varlýðýnýz hakkýnda yeterli bilginiz var mýdýr ki, o varlýðýn
b i r parças ý o lan ak ý l noktas ýn ý ön p lana ç ýkar ýp
konuþuyorsunuz?
55
Velâyetin anlayýþýnda, Allah’ýmýz her varlýðý yarat-
mýþ, ayný zamanda insana birçok hasletler vermiþtir.
Ýnsanda mevcut olan bu hasletler de bir varlýktýr. Sevgi,
aþk, düþünce, akýl, mantýk, kalp hepsi yaratýlmýþtýr.
Bir insan bir kitap yazýyor. O kitap onu yazan kim-
senin düþüncesidir. O zaman düþüncenin kendisi de
yaratýlmýþ olmuyor mu? Bütün varlýklarý Allah’ýn eseri
olarak görmek icap eder.
Her yaratýlan varlýk kendi asliyet-i ilâhîyesini ikrar
etmek mecburiyetindedir. Eðer bu ikrar olmazsa Allah o
varlýklarý helâk eder. Nitekim dikkat edilirse Allah’ý ikrar
etmemiþ olan beþer, Allah’ýn nizamýna uymadýðýndan
makbul tutulmamýþtýr
Allah’ýmýz insanda bu tatbikatý yapacaðýný lütfedip
bildirdiðine göre, insanda ariyeten var olan hasletlerin
asliyetini ikrar ve tasdik etmesi lazýmdýr. Nasýl ki, kalp
Allah’ý zikrettiði zaman tatmin oluyor, o halde akýl da Al-
lah’ýn varlýðýný idrak ederse kendi asliyetini ikrar ile sü-
kûn bulur. Ýþte bugün akýl ve din münakaþasýndaki husus
budur. Akýl, Allah’ý ikrar ve tasdik ettiði taktirde kendi
asliyetini ikrar ve tasdik etmiþ ve Allah’ýn nizamýna uy-
muþ olur. Maalesef bugün bu bilgiye itiraz edilmektedir.
Nasýl ki faiz konusunda Allah’ýmýz; “Paranýn alýnýp sa-
týlmasýna ticaret gibidir demeyin.” buyuruyorsa bu
da benzer bir husustur.
56
Para bir ticaret metaý olarak alýnýp satýlýrsa, herkes
ticareti ve kazancý faiz olarak yapmaya kalkarsa ziraat,
ticaret ve sanayi yok olur. Allah’ýmýz bu düþünceyi kabul
etmeyin buyurmaktadýr.
Akýl, Allah’ýn ona verdiði vazifeyi ifa etmektedir.
Aklý Allah’ýn varlýðýnýn dýþýnda deðerlendirmek hatadýr.
Akýl ancak iman ile baki kalabilir. Aklý imanýn karþýsýna
çýkarmamak icap eder. Kiþi inanýr veya inanmaz, ancak
inançsýz olanýn aklý mehaz olarak kullanarak ilâhî yaratý-
cýyý inkâr etmesi hatadýr.
Dünya yaþamý için verilen akýl dünyada vazifesini
tamamlar. Ahirette ise vücud azalarýnýn tamamýnýn Al-
lah’ý ikrar etmesi lâzýmdýr. Ýnsan bütün azalarý ve haslet-
leri ile, bütün düþünce ve fikirleri ile Allah’ýn varlýðýný ik-
rar ettiyse hakikati tasdik etmiþ ve Allah’ý zikretmiþ olur.
Böylece o kimsenin enfusî mânâda kýyameti tamamlan-
mýþ olur. Gerçek þudur ki, kýyamet, Allah’ýn insandaki
arzusu ile kaimdir. Yani Allah’ýn o insandaki dünya yaþa-
mý için arzusu nihayete ermiþse o insanýn kýyameti kop-
muþ demektir.
Vahyi akýl ile deðerlendirmeye kalkmak en büyük
hata o l sa gerek t i r. Çünkü ak ý l yara t ý lmýþ t ý r. Vahiy
i se Hüve’nin kelâmýdýr. Yaratýlan bir þey ile yaratana
karþý muhalefet etmek en büyük hata olsa gerekir. Vahiy,
57
Allah'ýn kendinden kendine lütfettiði hususi arzusudur.
‘Hüve 'nin her varlýða lütfettiði makam ve arzuya göre
vahyettiði görülmektedir. ‘Hüve’ kendi göründüðü gönül
ile halka vahyeder. Vahyi idrak edemeyenler vahyi nasýl
tarif edebilir? Vahyi idrak edememiþ kiþiler, ‘vahiy var-
dýr-yoktur’ çekiþmesinde bulunmaktadýrlar.
B i r k imsenin ak l ýndan geçen ler te lepat i yön-
temiy le öðrenilebilmektedir; ancak kalpten alýnan il-
hamlar ve onda cereyan eden zuhuratlar Allah'ýn sýrr-ý
yeddinde mahfuzdur; bir baþkasý tarafýndan bilinmesi
mümkün deðildir. Çünkü kalp, Allah'ýn kudret elindedir.
Akýl çözülebilir; çünkü akýl dünya yaþamýnýn iþleyiþine
göre çalýþmaktadýr. Kalp âlemi ise bu dünya yaþamýnýn
fevkindedir.
Balýða ‘su diye bir þey yoktur’ denirse bu biraz
tuhaf olur. Balýkta akýl yoktur derler; hâlbuki bütün var-
l ýklarda akýl vardýr. Çünkü manevîyatýn dýþýndaki
yaþamýn kontrol merkezi beyindir. Vücuttaki bütün
organlarý idare eden beyindir. Vücuttaki çalýþmalarýn
nasýl olacaðýna beyin karar vermektedir.
Kiþinin aldýðý ilaç yararlý mý deðil mi, yenilen gýda
kiþiye yararlý mý deðil mi, acý-tatlý bütün bu hususlara
beyin karar vermektedir. Öyleyse beyin hem vücudu
hem de Allah'ýn kiþinin gönlüne indirmiþ olduðu ilâhî
58
ilhamý tahlil ederek buna uyulmasý gerektiðini de kiþiye
bildirir. Beyin bu muhakemeyi yaparak "Evet bu beni de
yaratan Allah'ýn kelâmýdýr." Der. Demek ki ne ketum bir
durum var ki, bunu gördükleri halde kiþiler Allah'ý inkâr
etmeye kalkmaktadýrlar.
Akýl; Allah'ýmýzýn yarattýðý ilâhî bir enerji olarak da
deðerlendirilebilir. Bu enerji varlýklarda Allah'ýn onlara
lütfettiði makam ne ise ona göre, yani o varlýklarýn maz-
hariyetleri ölçüsünde tezahür eder. Bu tezahür Allah'ýmý-
zýn onlardaki arzusudur.
Allah yarattýðý her varlýða merkez olarak vazife
görsün diye 'akýl ' vermiþtir. Ancak insandaki akýl çok
daha ileri bir mazhariyet taþýr. Her varlýða yaratýlýþ esa-
sýna göre bir merkez verilmiþtir. Allah'ýn arzusunu tatbi-
kata koyacak merkez, akýldýr. Akýl bir yerde vekil görevi
yapar. Ancak bugün akla ayrý bir kudret verildiði hatta
akýl ile ilâhî kudretin karþý karþýya getirildiði görülmekte-
dir.
Akýl, ilk yaratýlan sýfatlardandýr. Akýl hususiyetinin
baþlangýcý 'ilâhî akýl 'dýr. Allah'ý temsil eden insan varlý-
ðýnda aklýn bütün varlýklar üzerinde bir hususiyeti vardýr.
Akýl, bir arzunun tatbikatta lazým olan tertibini düzenler,
fakat Allah'ýn böyle bir þeye ihtiyacý yoktur.
59
Allah âlemleri aklýn fevkinde bir arzu ile meydana
getirmiþtir. Yani kendinden kendine olan aþkýnýn tezahü-
rü olarak âlemleri yaratmýþtýr. Akýl ise sonradan yaratýl-
mýþtýr. Allah âlemleri Deryayý Nuru Muhammed arzu-
su ile meydana getirmiþtir Deryayý Nuru Muhammed teþ-
kilatlandýktan sonra, akýl yaratýlmýþtýr. O halde aþk ile
ak l ý kar ý þ t ý rmamak laz ýmdý r. A l lah ' ýn Deryay ý Nuru
Muhammed arzusunun tatbikatý, elbette bir hususiyet ar-
zeder. Ve bu akl-ý küll olarak deðerlendirilebilir.
Âlemlere nazire olarak yaratýlan insanda en yük-
sek mertebede olan beyin(akýl) ve merkezde olan kalp
(gönül)tir. Aklý gönle tabi kýlan için yükselme baþlar. Ýn-
san vücudunun aþaðý mertebelerinde sindirim, sistemi
vb var. Elbette bunlar da lüzumludur ama makamlarý de-
ðiþiktir. Ýnsan ilâhî âlemler için bu tertibe nazire teþkil
eder.
'Esfele Safilin ' aþaðýlarýn en aþaðýsýdýr, yani ta-
ban makamýdýr. Ýnsan varlýðýnýn iþleyiþ teþkilatý, âlemle-
rin de bir sembolüdür. Demek ki âlemlerde ulvî bir bir-
liktelik var. Ýlâhî âlemlerdeki halin ne kadar ulvi olduðu-
nun idrakinde deðiliz. Ama bütün âlemler insana nazire-
dir.
Þüphesiz akýl bir varlýktýr ve kendiliðinden olma-
mýþtýr. Kendisine sahip de deðildir. Akýl bir baþka varlýk
60
tarafýndan yaratýlmýþtýr. Allah'tan baþka hiç bir varlýk
kendisine sahip deðildir. Varlýklarý halden hale tahvil
eden Allah'týr.
Balýklar suda yaþar. Su yoksa balýk da yoktur. Ýlâhî
deryada hâsýl olan insandýr. Ýlk yaratýlýþta Akl-ý küll yara-
týlmýþtýr. Her varlýk Akl-ý küll'den hâsýl olmuþtur. Allah
vahyettiði bütün varlýklarda, aldýklarý vahyi kendi varlýk-
larýnda Allah'ýn arzusuna göre düzenleyen akýl merkezini
lütfetmiþtir. Her varlýkta akýl vardýr. Hayvanlarda da akýl
vardýr. O da ancak o varlýðýn ihtiyaçlarýný temin içindir.
Nahl sûresi 68-69. âyetlerinde,
"Ve evha rabbüke ilennahli enittehýziy mi-
nelcibali büyuten ve mineþþeceri ve mimma
ya'riþune sümme küliy min küllissemerati
feslükiy sübüle rabbiki zülûla yahrücü min
bütuniha þerabün muhtelifün elvanühü fiyhi
þifaün linnasi inne fiy zalike leayeten likav-
min yetefekkerun."
"Ve Rabbin balarýsýna "daðlardan ve aðaç-
lardan ve arþ ettiklerinden (çattýklarýndan)
evler edin, diye vahyetti. Sonra semerelerin
küllîsinden ye de Rabbinin sebillerini (yol-
larýný) zillet (boyun eðerek) ile sülûk et.
61
(takip et)" Onlarýn batýnlarýndan içinde nas
için þifa olan muhtelif renklerde içecekler
çýkar. Muhakkak ki bunda tefekkür eden
(düþünen) bir kavim için elbette bir âyet
vardýr." buyrulmaktadýr.
Her þey Akl-ý Küll'den hâsýldýr. Akl-ý Küll kendin-
den teþkilatlandýrdýðý varlýklar için lüzumlu bir faktördür.
O'nun Zâtýnýn deðiþmesi olmaz, nizamý ise devam-
dadýr. Tecelliler ise daima deðiþir. Bu, Allah'ýn meydana
getirdiði bütün varlýklarda görülür. Zât ise deðiþmez.
Âlemleri kendinden halk eden Allah, isim ve sýfatlarla
evreni þekillendirmiþtir. Böylelikle Rûm sûresi 11. âyetin-
de belir tilen husus vuzuha kavuþur;
"Allahü yebdeü'l halka sümme yüýydühü
sümme ileyhi türceun"
"Allah ibda (yaratýr) eylemiþtir mahlûkatý
sonra onu iade eder (geri çevirir) sonra ona
döndürülürsünüz."
62
Va h y e U y a n A k ý l ( A k l - ý S e l î m )
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Akýl ile vahiy nasýl baðdaþtýrýlýr? Maneviyatý akýl
ile deðerlendirenlere þunu sormak icap eder: Mademki
maneviyatý akýl ile belirlemek imkâný vardý, o halde niçin
vahiy ile gelen peygamberler beklenmiþtir?
Peygamberler olmadan akýl ile maneviyatý hallet-
mek mümkün deðildir. Bugün maneviyatý akýl ile deðer-
lendirenler bir taraftan da kendi akýllarý ile deðerlendir-
dikleri Mehdi, Ýsa gibi gökten inecek kurtarýcýlar bekle-
mektedirler.
Akýl inkâr edilemez ama aklý kendi makamýna
oturtmak icap eder. Akýl yaratýlmýþ bir varlýktýr. Allah'a il-
tica eden, aklýný itaatli ve hayýrlý bir hale getirmiþ de-
mektir. Maneviyatta "akl-ý selîm" tabiri vardýr. Akl-ý se-
lîm selamette olan akýldýr. Yani Allah'ýn ve Peygamberi-
nin emirlerine itaatli olan akýldýr.
Akýl mühim bir þeydir. Allah’ýmýza sonsuz þükürler
olsun ki, insanlara bu kadar kýymetli bir lütüf vermiþtir.
63
Ýnsan, Allah’ýn yarattýðý aklý hiç bir zaman Allah’a karþý
kullanmayý düþünmemelidir. Akýl, yaratýlmýþtýr. Allah
yaratandýr ve bakidir.
Akýl meçhul bir güç ile deðil, Allah'ýn müdahalesi
ile iþlev görür. Kendi baþýna idrak etme gücüne sahip
olmadýðýndan herkesin aklý deðiþik çalýþýr ki, bu o kulda-
ki Allah'ýn arzusudur. Her kul deðiþik düþünür. Herkes
Allah’ýn verdiði ilhama göre düþünür. O halde hüküm
Allah’ýndýr. Çünkü kulu hakkýnda doðru veya yanlýþ hük-
münü yine Allah verecektir.
Aklýn insanýn her türlü faaliyetinde hayrý þerden,
iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayýrmada ve varlýklarýn
Allah'ýn tecelliyatýndaki deðiþikliðini idrak etmede bir
enerji olarak vazifesi vardýr. Kur'an-ý Kerîm'de bir çok
âyet akýldan ve onun insan hayatýnda oynadýðý mühim
rolden bahsetmektedir. Tirmizî'den rivayet edilen bir ha-
dis-i þerifte Sevgili Efendimiz "Keyyis" kelimesini zikret-
miþler ve “Keyyis (akýllý, anlayýþlý) kendini kontrol
eden ve sonrasý için hazýrlýk yapan kimsedir.” bu-
yurmuþlardýr.
Aklý vahye tercih edenlere þunu da sormak icap
eder: Beþeriyetin inkâr edemeyeceði bir gerçek var ise o
da ölümdür ki, kiþi öldüðünde kendisine dünya yaþamýn-
da verilen her þeyi terk eder. Þimdi sormak lazýmdýr,
64
kiþiler öldükleri ve ilâhî âleme intikal ettikleri zaman
akýlsýz mý gidiyorlar? Ahirette kendilerini aldatanlarý ne
ile itham edeceklerdir? Ahirette olan ilâhî akýldýr, Ruhta
dünya hayatýndaki olaylarýn kaydý da vardýr.
Ýbrahim sûresi 21. âyetinde,
"Ve berezu lillahi cemiy'an fekale'd du'afaü
lilleziyn'estekberu inna künna leküm te-
be'an fehel entüm muðnune anna min aza-
billahi min þey' kalu lev hedanallahü lehe-
deynaküm sevaün aleyna ecezý'na em saber-
na ma lena min mahýys."
"Ve cemisi (hepsi) Allah için bariz olduk-
larýnda zayýflar istikbar (kibirlenenler)
edenlerine "Muhakkak ki biz sizlere tâbi
olduk. Hani Allah azabýndan bir þeyi (dahi)
bizden savabilir misiniz? "Derler ki; "Eðer
Allah bize hidayet etseydi elbette size
hidayet ederdik. Artýk sýzlansak da de,
sabretsek de bizim için müsavidir. (ayný
seviyededir) Bize sýðýnacak bir yer yoktur."
buyrulmaktadýr.
Demek ki Allah’ý inkâr eden dünya aklý ilâhî
âlemde bir fayda saðlamayacaktýr.
65
Furkan sûresi 27-29. âyetlerinde ise,
"Ve yevme yeaddu'z zalimü ala yedeyhi ye-
kulü ya leytenittehaztü mea'r resuli sebiyla.
Ya veyleta leyteniy lem ettehýz fülanen ha-
liylâ. Lekad edalleniy ani'z zikri ba'de iz
caeniy ve kane'þ þeytanü li'l insani hazulâ."
"O gün zalim kimse, ellerini ýsýrýp þöyle di-
yecektir: "Ne olurdu ben de Resûlle bera-
ber bir sebil (manevî yol) tutsaydým Yazýk-
lar olsun bana, keþke falaný asla halil edin-
meseydim! Andolsun o bana geldikten
sonra beni zikirden þaþýrttý. Ve Þeytan
insan için yolda býrakýcýdýr." buyrulmaktadýr.
Manevî konularda yapýlan çalýþmalarý depolamak-
ta akýl kullanýlabilir. Ancak iman, aklý gönle tabi kýlmak-
la mümkün olmaktadýr. Allah'ýn rahmet indirdiði nokta
i le beraber yürünüyorsa o ak ý l se lamet ted i r. Aký l ,
Al lah'tan gelen ilham ve beyanlara uyarsa selim
olur, geliþir güzelleþir.
Sevgili Peygamberimiz; "Akýllý, kendini hesaba
çeken ve ölümden sonrasý için çalýþandýr. Âciz
ise kendisini hevasýna kaptýran ve Allah'tan ol-
mayacak þeyler bekleyendir." buyurmuþtur. (Tirmizi)
66
Allah'ýn insana lütfettiði akýl taþýdýðý hasletler
bakýmýndan çok çeþitlilik göstermektedir. Bütün insanlar
düþünüldüðünde bu çeþitliliðin hudutlarýnýn çok geniþ
olduðu görülmektedir. Bu, Allah'ýn yaratýþýndaki
namütenahi zenginliði göstermesi bakýmýndan enteresan
bir konudur. Ancak bütün bu zenginlik bile Allah'ýn son-
suz ilmi karþýsýnda kýyas kabul etmez.
Ýnsanlar akýl seviyelerine göre deðil Allah'ýn
takdirine göre bir yaþam sürerler. Çok akýllý olan kim-
selerin daha az akýllý olanlardan makam ve mevkî
bakýmýndan yüksek bir noktada olacaðý düþünülmeme-
lidir.
Her þeyin asliyyet-i ilâhîyesinin Allah olduðunu
tasdik etmek icap eder. Allah'ýn kudret-i ilâhîyesini hiçbir
þeyle kýyas etmemek gerekir. Allah’ýn zâtîyyeti, bütün ta-
rif ve tavsiflerin fevkindedir. Çünkü O'nu hakkýyla bile-
meyiz. Ýnsanlar malum olan her þeyi kabul ediyorlar mý
ki, bilmedikleri Allah'ý inkâr ediyorlar?
Ýman hiçbir zaman tam mânâsý ile insanýn çözebi-
leceði bir husus deðildir. Ýman, Allah’ýn kendisinden
kendisine olan inancýnýn bir yansýmasý olarak kulda teza-
hür etmiþtir. Kul, “Ýman ettim” dediðinde sadece kendi
gönlünde mütalaa edebiliyor. Ancak Allah’a göre imanýn
hususiyeti nedir? Yani âlemlerdeki iman nedir? Allah’ýn
67
bütün âlemlerinde kendinden kendine tatbik ettiði iman
nedir? Bunlarý bilmek mümkün deðildir. O halde iman
tarifi kiþinin kendinde duyduðu iman ile sýnýrlý kalmakta-
dýr. Þu halde imaný tam mânâsý ile bilmek mümkün
olmasa gerekir. Allah'ýn tarif ettiði her þeyi kabul ve ikrar
etmek gerekir.
"Aklýn kabul etmediði þey din olmaz" buyru-
luyor. Peki, akýlsýz insanlarýn ve akýllý olup da dini kabul
etmeyen insanlarýn durumuna bakýldýðý zaman din yok
mu? Onlar kabul etmiyorlar ama din vardýr. Onlarýn ka-
bul ve reddetmeleri dinin varlýðýný ve yokluðunu göster-
mez. Çünkü Allah vardýr, variddir ve tatbikattadýr.
Hüve’t Tevfýku’r Refîk
ELL HACC HÜSEYÝN VEDAD
68
S o n s ö z
B i sm i l l a h i r r a hman i r r a h im
Allah'ý tam olarak bilmek mümkün deðildir. Ancak
Allah’ýn kendisini Kur’an-ý Kerîm’de ve Hz. Muhammed
(s.a.v) in hadîs-i þeriflerinde tarif ve tavsif ettiði þekilde
idrak etmek doðru bir anlayýþ olur. Bu noktalarýn dikkat-
li bir þekilde ifade edilmesi icap eder. Allah'ý en iyi bilen
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) dir. Çün-
k ü Pe y g a m b e r i m i z b i z z a t A l l a h ' ý n d a v e t i ü z e r i -
n e A l lah'ýmýz ile görüþmek üzere Miraç yapmýþ ve Rab-
bimiz ile konuþmuþtur. Buna raðmen Peygamberimiz Al-
lah ile ilgili olarak hiçbir zaman bir kýsýtlama yapmamýþ
ve "Ya Maruf! Senin künhü hakikatini (zatîyyetini)
hakkýyla arif olamadýk (tanýyamadýk)" buyurmuþtur.
Sevg i l i E f end im i z , Hz . Muhammed ( s . a . v )
"Allah'ýmýz Miraç'ta bana Ali gibi genç bir kiþi
olarak göründü." yani bana bu surette göründü, bu-
yurmuþ ancak, "Sadece O'dur, O þekil ile kýsýtlýdýr." bu-
yurmamýþtýr. Çünkü Allah her þekil ve sûreti sari (sarýcý)
ve câmi (cem eden) dir.
Hz. Ali Efendimiz de miracýný anlatýrken, Hâkkýn
O'na baþka bir surette göründüðünü ifade buyurmuþtur.
69
Çünkü Allah'ýmýz herkese kabul edebileceði bir vüs’at
vermiþtir ve Hâkk, o vüs'ate göre tecelli etmiþtir. Allah,
þekil ve suretten münezzehtir. Allah'ýmýz sonsuz bir
kudret-i ilâhîye olarak kendisini her suretten
izhar eder.
Bütün âlemlerdeki peygamberlik vazifesini kendi-
sinde toplayan Hz. Muhammed (s.a.v)dir. Rabbimiz o
âlemlerde ‘Muhammed’ ismi ile nasýl görünmeyi arzu
ettiyse ona göre bu dünya yaþamýnda da görünmüþtür.
Yani "Ýnsan" olarak. Bu, Allah'ýmýzýn "Ýnsan" varlýðýný
diðer varlýklar içerisinden temeyyüz ettirdiðini iþaret et-
mektedir.
Cebrail Aleyhisselâm Peygamber Efendimize 'Ýn-
san ' suretinde görünmüþtür. Allah'ýmýz halk ettiði varlý-
ðýn hususiyeti ne ise ona göre tecelli eder. Eðer asliyeti
ile tecelli ederse varlýklar buna nasýl tahammül göstere-
ceklerdir?
Nitekim Hz. Abdülkadir Geylâni lisanýndan olarak
Rabbimiz;
E ð e r s ý r r ý m i l e e t s e m t e c e l l i
Y ý k ý l ý r d ü n y a k a l m a z c i b a l i "
buyurmuþlardýr.
70
Allah’ýn tecelliyat ve tatbikat görünmesi
insan sûreti ile olmaktadýr. Peygamber Efendimizin,
"Ya Maruf! Senin künh-ü hakikatini(zatîyyetini)
hakkýyla arif olamadýk (tanýyamadýk)" nebevî beyaný
Allah'ý tam olarak bilmemizin mümkün olamayacaðýný
iþaret etmektedir. Bu hakikat aþikâr iken insanlarýn selbî
deliller subutî deliller diyerek Allah'ýn Allah’lýðýný, tarif
etmeye kalkýþmalarý bu hakikate uymaz. Nazari ilim
Hâkka perdedir. Allah'ý Allah'ýn bildirdiði þekilde bi-
len ler, tasar ru f hakk ý ver i lmiþ gönül le rd i r. Hiç k im-
se A l lah'a isimler vermek ve Allah'a fiiller nispet etmek
hakkýna sahip deðildir. Allah'ýn isim ve sýfatlarýný en iyi
bilenler peygamberler ve velilerdir; çünkü onlar Allah'ý,
Allah'ýn kendilerine bildirdikleri þekilde bilmektedirler.
Yapýlan araþtýrmalarda daha evvel manevî yolda
zuhur etmiþ olan zâtlarýn fikirleri ve yorumlarýnýn bugü-
ne aktarýlmaya çalýþýldýðý görülmektedir. Ama þu var ki,
bu yaklaþým ile bugünkü manevîyat anlayýþ ve idrakini
ifade etmek mümkün deðildir. Çünkü her geçen zaman
içerisinde teknoloji ve sanayi, maneviyattaki terakkiye
paralel olarak fevkalâde ileri gitmiþtir. Bu bakýmdan ma-
nevî konularý maneviyatýn terakki noktasýndan araþtýrýp
tatbik etmek ve ona göre karar vermek yerinde olur ka-
naatindeyiz.
Allah'ýn kudret-i ilâhîyesine göre düþünüldüðünde,
71
bütün mevcudatýn aslý ve esasý Allah'ýmýzýn asliyet-i
ilâhîyesi olduðuna göre, Allah her þeyi yapabilir ve tatbi-
kata koyabilir. Hepimiz O'ndan hâsýl olduk. Rabbimizin
zâtîyyet-i ilâhîyesinden yaratýldýk. Ve biz, týpký Sevgili
Peygamberimizin bizlere talim buyurduðu þekilde dua ve
iltica ediyoruz: "Ya Rabbi! Sen kendini bildirdiðin
ve övdüðün gibisin" buyurmuþlardýr. Bizler de bu
beyana iþtirak ediyoruz."
Allah'a dünyevî hiçbir þeyi atfetmemek icap eder.
Çünkü bu dünya yaþamýnda yapýlan ve yapýlacak olan
her türlü tarif ve tavsif sýfatî olacaktýr. Bu ise, Allah'ýmý-
zýn zâtîyyet-i ilâhîyesinin anlatýlmasý bakýmýndan eksik
kalacaktýr. Bu anlatým ‘Hüve 'nin açýlmasýdýr. Onun arzu-
sudur. O'nun bildirdiklerinin dýþýndakiler velâyet dairesi-
nin dýþýndakilerin icatlarýdýr. Allah'ýmýzýn ilmi elbette na-
mütenahidir. Her geçen zaman içinde daha ileri açýlma-
lar olacaðý da muhakkaktýr.
Bu kitap vahiy ve akýl konusunda bir fikir vermek
amacýyla kaleme alýnmýþtýr. Bu konu, bu kadardýr dene-
mez. Pek çok yorum ve anlatýmý ifade eden bu mevzu
hakkýnda þimdilik bu kadar bahsedilmiþtir.
H ü v e t Te v f i k u ' r R e f î k
E L L H A C C H Ü S E Y Ý N V E D A D
72
L Ü G A T Ç E
A
Ariyet: Emanet. Ödünç.Asliyyet: Asýl olarak. Aslý.
B
Bariz: Belli olan. Açýkça.Beyyine: Apaçýk delil. Kur’an-ý Kerîm âyetleri. Risalet nok-tasý.
E
Ekmel: En kâmil.Ekvan: Varlýklar âlemi.
H
Halil: Dost.Hasene: Güzellik. Sevap.Heva: Nefsin zararlý ve günah olan hevesleri.Hicab: Perde. Örtü.
Ý
Ýhata: Kuþatmak. Ýçine almak.Ýkrar: Kabul ve tasdik etmek.Ýlkâ: Atma. Býrakma.Ýnzal: Ýndirme. Ýndirilme.Ýstihza: Alay.Ýstikbar: Maðrurluk, Kibir. Gurur.Ýzhar: Göstermek.
K
Kaim: Geçerli.
73
Ketum: Sýr saklayan.Künh-ü Hakikat: Asýl ve hakikat olan.
L
Levh-i Mahfuz: Ýlm-i ilâhînin bir unvaný.
M
Maruf: Tanýnmýþ. Bilinen.Mebni: Bir þeye dayanan.Meriyet: Yürürlülük.Merkub: Binilen. Binek.Meyan: Orta. Ara. Vasat.Mîkat: Bir iþ için tayin edilen zaman veya yer.Muhal: Ýmkânsýz.Muhayyile: Zihindeki hayal kuvveti.Muti: Ýtaatli.Muzmahil: Periþan.Mücahede: Cihad.Mülahaza: Tefekkür.Mülâki: Buluþmak. Yüz yüze gelmek. Mümtaz: Seçkin.Münazara: Karþýlýklý konuþmak.Münezzeh: Tenezzülü olmamak.Müsavi: Ayný seviyede.Müstaðni: Ýhtiyacý olmamak.Müstenit: Dayanan. Yaslanan.Müzahir: Yardýmcý. Arka çýkan.
N
Nazari: Fikrî. Teorik.Nispet: Oran.
74
S-Þ
Sari: Yayýlan. Bulaþan.Sebil: Manevî yol.Sefih: Zevk ve eðlenceye düþkün. Günahkâr, kýt akýllý.Selbî: Mânâlarýnda nefi’y olan. (kendisinde olmamasýgereken) Selim: Selâmet üzere bulunan. Sýrr-ý Lahmik: Velâyette “Etin etimdir, kanýn kanýmdýr...”beyanýnýn lütfedilmesi. Bu makamda velinin kendine atfede-ceði bir hâli kalmaz. Subutî: Sabit olan. Þedid: Þiddetli.
T
Tahakküm: Zorla hükmetmek.Tanzim: Sýraya koymak. Düzenlemek.Tavsif: Vasýflandýrmak.Teblið: Bildirmek.Tekellüm: Kelâm etmek.Temeyyüz: Benzerlerinden farklý ve üstün olmak.Teveccüh: Yönelmek. Sevgi ve alâka göstermek.Tezahür: Meydana çýkma. Belirme. Görünme.Tezat: Karþýtlýk.Tezyin: Süsleme.
V
Varid: Ulaþan. Yetiþen. Hazýr.Vehim: Kuruntu.
Z
Zamin:KefilZan: Saný.Zehab: Zannetme. Sanma.
75